Bitkisel tabanlı beslenme Veganlık ne kadar yararlı? Et yemek zararlı mı?
Toplum olarak et yemeyi seviyoruz. Et yiyen dert görmez derler ama son yıllarda etin insana zarar vereceği onun yerine bitkisel beslenme modeli yani Veganlık daha iyi bir beslenme modeli olacağı uzmanlarca söyleniyordu. Fakat yeni yapılan araştırmalar bu bilgiyi değişterecek gibi. Bu yazımızda Bitkisel tabanlı beslenme Veganlık ne kadar yararlı? Bitkisel mi beslenmeli yoksa et yemeli mi? Et yemek zararlı mı? Sebzelerle beslenmek yeterli mi? Beyin neden et yenilmesini istiyor? sorularının cevabını bilimsel araştırmalarla cevap vereceğiz.
Bitkisel tabanlı beslenme Veganlık ne kadar yararlı? Et yemek zararlı mı?
Günümüzde ete hayır demek de, benzer şekilde, genlerinizin ve geçmişinizin buna yüksek sesle kocaman bir evet demekten vazgeçekleri anlamına da gelmiyor.
Veganlıkta da benzer bir durum söz konusu. Veganlar bitkisel tabanlı bir beslenmenin alabildiğine çeşitlilik içeren, son derece sağlıklı ve doyurucu bir beslenme biçimi olabileceğini dahası, bu yönde bir seçimin insan beslenme zincirinin bir parçası olan hayvanların türlü türlü işkencelerden geçirilmelerini de önleyeceğini öne sürdüklerinde yerden göğe kadar haklılar.
Ancak vegan beslenme var, bir de büyük harfle yazılan, beslenme ve yaşam biçeminin ötesine geçip bir tür karşı olgusal savaşa dönüşen düşüngüsel Veganlık var.
Bu düşünceyi bir ülkü olarak benimseyenler et yemenin yalnızca insanlara zarar verdiğini savunmakla kalmayıp, aynı zamanda da bunun oldum olası öyle olduğuna insanların et ürünleriyle beslenmek üzere evrilmediklerine, diş ve yüz yapılarının ve sindirim sistemlerinin de bunun somut bir kanıtı olduğuna yürekten inanıyorlar.
Gerçekten Et yemek zararlı mı?
Nature dergisinde yayımlanan yeni bir araştırmanın da gözler önüne serdiği gibi, etin işlenmesinin ve yenmesinin insanlara özgü doğal bir süreç olarak ortaya çıktığı, yaşamın ilk evrelerinde bol miktarda hayvansal protein içermeyen bir beslenme düzeni olmaksızın insan türünün en azından sözel yeteneklere sahip, akıllı, çağdaş insanın oluşmasının da söz konusu olamayacağı görülüyor.
İlk insandan önceki canlı türlerinde etin ilk kez beslenmenin önemli bir parçasına dönüşmesi yaklaşık 2,6 milyon yıl öncesine uzanıyor. Afrika’da yaklaşık 4 milyon yıl önceden 1 milyon yıl önceye dek yaşayan Australopitekus adlı insana yakın ön insanların alınları olsaydı kesinlikle “tüh be” diyerek alınlarına bir şaplak atarlardı.
Otoburluk kolay bir işti sonuçta, meyve ve sebzeler kaçmıyorlar, oldukları yerde duruyorlardı.
Pancar, yer elması, patates nereye kadar!
Ne var ki, bu besinler kalori açısından pek de yoğun sayılmazlardı. Daha iyi bir seçenek de toprağın altında depolanmış besin organları-pancar, yer elması, patates gibi yumru köklü bitkilerdi. Bu tür bitkiler çok daha yoğun miktarda enerji içerseler de, tatları pek de ahım şahım değildi en azından çiğ yendiklerinde öyleydiler ve çiğnenmeleri de bir hayli güçtü.
Araştırmayı yürüten Harvard Üniversitesi evrimsel bilim uzmanlarından Katherine Zink ve Daniel Lieberman’a göre, yaşamlarını sürdürebilmek için yeterince yumru köklü besinler yiyen ön insanlar yılda yaklaşık 15 milyona ulaşan bir “çiğneme döngüsünden” geçmek zorundaydılar.
İşte etin bir kurtuluş olarak sahneye çıkması ve hızla yaşama yayılması tam da bu noktada oldu. Avlanma sonrasında dilimlenerek, dövülerek, ya da parçalanarak hazırlanan ve daha az çiğnemeyi gerektiren bu ürünler yumru köklü besinlere kıyasla çok daha büyük miktarlarda kalori içeren ve besin düzeylerinde genel bir artış sağlayan bir seçenek oluşturmaktaydı. (İşleri daha da kolaylaştıran pişirme 500 bin yıl öncesine dek yaşamımızda yoktu.)
Et yemek daha az enerji istiyor
İlkel insanların işlenmiş hayvansal proteinler içeren bir beslenme düzeniyle harcadıkları çabadan ne denli tasarruf ettiklerini belirlemek amacıyla Zink ve Lieberman çağdaş insan ölçütlerine uyan 24 deneği üç farklı yumru köklü bitki türünden örneklerin (tatlı patates, havuç ve pancar) yanı sıra tek bir et türü ile (patojenlerden arındırılmış çiğ keçi eti) beslediler.
Araştırmacılar elektromiyografi alıcıları ile deneklerin, ya bütün olarak ya da eski çağlara özgü yöntemlerden birine göre hazırlanan, örnekleri çiğnemeleri ve yutmaları sırasında baş ve çene kaslarının harcadıkları enerji miktarını ölçtüler.
Zink ve Lieberman işlenmiş etin çiğnenmesi ve yutulmasının, yumru köklere kıyasla, ortalama %39-46 oranında daha az enerji gerektirdiğine tanık oldular. Özellikle de etin dilimlenmesi hem çiğnemeyi kolaylaştırıyor, hem de yutulacak lokmayı küçülterek yiyeceğin daha kolay sindirilmesine de olanak tanıyordu.
Yumru köklü besinler söz konusu olduğunda, zamanla patates püresine dönüşen dövme en elverişli yöntemdi. Genelde araştırmacılar üçte biri hayvansal proteinlerden ve üçte ikisi yumru köklü bitkilerden oluşan bir beslenme düzeninin ilk insanlarda yılda yaklaşık iki milyonluk bir çiğneme tasarrufu %13 oranında bir düşüş sağladığı sonucuna vardılar.
Bu da, yemeğin hazırlanması ve kalorilerin yakılması sürecinde gerek zamandan gerekse enerjiden tasarruf anlamına geliyordu.
Beyin yoğun ilgi et istiyor
Bu durum atalarımıza fazladan birkaç saatlik boş zaman sağlamanın ötesinde bir önem taşıyordu. Beyin beslenme açısından yoğun ilgiye gereksinim duyan bir organdır.
Büyük bir beyine sahip olmak istiyorsanız, en azından bir miktar etle beslenmek etsiz beslenmeye kısayla sizlere çok daha az bir çabayla çok daha fazla kalori sağlayacaktır.
Dahası, hayvan kasının doğrudan hayvanın cansız bedeninden kopartılarak yenmesi iri ve keskin dişlerin yanı sıra güçlü bir ısırışı gerektiren yoğun bir kopartma ve yırtma işlemini de gerektirirken, etin işlenmesiyle ilgili yöntemleri öğrenmemizle birlikte bu işlemlerin bir bölümü ortadan kalktığından, dişler küçülmüş ve daha belirsiz bir çene kası gelişmiş olabilir.
Bu da kafatası ve boyunda, daha büyük bir beyin, daha iyi bir ısıl düzenleme ve daha gelişkin konuşma organları yönünde başka birtakım değişikliklere yol açmış olabilir.
Genleriniz ete hayır demez!
Araştırmacılar, “Söz konusu değişikliklere yol açan seçilimle ilgili baskılar ne olursa olsun, bunların et tüketimindeki artışın ve besin işleme teknolojilerindeki gelişmelerin ortaklaşa katkısı olmaksızın gerçekleşmiş olmaları düşünülemez,” diyorlar.
Doğal olarak, tüm bunlar artan et tüketiminin ya da herhangi miktarda bir et tüketiminin ön insanların 21. yüzyıldaki torunları için bir zorunluluk olduğu anlamına gelmiyor.
Günümüzde ızgara biftekten, ya da jambon, salata ve domatesli bir sandviçten alacağımız haz vegan takılmanın sağlığımıza ve çevreye sağlayacağı yararların yanında pekala solda sıfır kalabilir ve hayvanlar da kendilerine bir söz hakkı tanınacak olsa bu görüşe kesinlikle katılabilirler.
Ne var ki, günümüzde ete hayır demek, genlerinizin ve geçmişinizin buna yüksek sesle kocaman bir evet demekten vazgeçekleri anlamına da gelmiyor.