Acı çekmek insanı daha mı özgür yapar? Acı çekenler neden daha güçlü?
Acı çekmek insana zarar veriyor algısı son zamanlarda bilimsel araştırmaların artmasıyla durumun böyle olmadığı belli oldu. İnsanoğlu acı çekerek çok kötü zamanlar geçirmiş olabilir ama acılara karşın, kimi zaman da acılar sayesinde gelişip, yaşamda yol alabiliyor. Kişinin yaşamına damgasını vuran ciddi bir bunalımın ardından daha da güçlenerek yaşamını sürdürmesi nasıl mümkün? Acı çekmek insanı daha mı özgür yapar? Acı çekenler neden daha güçlü? Acılarla gelen 5 olumlu değişme nelerdir? Acı çekmenin faydaları nelerdir? Acılarla yaşamak mümkün mü? Yazımızda sizlere bu soruların cevabını bilimsel olarak cevap vermeye çalışacağız.
Bu yazı bakalım insanlara acılara nasıl dayanacakları konusunda yol gösterebilecek mi?
Acı çekmek insanı daha mı özgür yapar? Acı çekenler neden daha güçlü?
Acı çekenlerin toplanma sürecine bilimciler buna “travma sonrası büyüme” diyor.
Şüphesiz Türkiye en çok acıların yaşandığı ülkeler arasına katıldı. Çok yönlü ve kitlesel ölümler, açlık, terör kurbanları vb. binlerce insana acı çektiriyor. Bu acı, dünyanın ortak sorununa dönüştü. Afganistan, İsrail, Mısır, Yemen, Myanmar, Suriye, Paris, Beyrut, Bağdat, ABD, İngiltere…
Saldırılarda sağ kalabilenler ile yaşamlarını yitirenlerin aile ve yakınları, Afrika’da açlıktan ölen çocukların aileleri ile paramparça olan yaşamlarında kendilerini uzun sürede toparlamaya çabalıyorlar. Gelecek yıllarda da bu daha da artacak. Küresel ısınma ve kuraklık la ileri de yaşanacak su savaşları, acılarla yaşamayı öğrenmek gerekiyor.
Travma sonrası stres bozukluğu yaşanıyor mu?
Bu kişilerin yaşadıkları üzüntüler son derece yoğun ve bu hüzün onlarda en hafifinden travma sonrası stres bozukluğu gibi çeşitli olumsuzluklara yol açabiliyor. Uzun süreli olabilen belirtiler sergiliyorlar. Travma sonrası stres bozukluğu yaşamayanlar bile bunun insanlarda nasıl bir sıkıntı yarattığının bilincindeler. Kimileri yoksulluk çekiyor, ya da başkalarının kötü emellerine alet oluyorken, kimileri zorbalıklara, çöküşlere, ya da hastalıklara karşı direnmek zorunda kalıyor.
Acı çekmek, farklı biçimlerde ve farklı ölçülerde yaşanan bir olgu olmakla birlikte, evrensel bir duygu. Yaşamlarımızda farklı güçlüklerle boğuşurken ve başka insanların yaşadıkları güçlüklere tanık olurken, bu durumun yarattığı yıkımı daha katlanılabilir kılacak ortak bir anlam bulmaya çabalarız. Benzer biçimde, aile bireylerinden biri yitirildiğinde bu yitimin anlamını kavrayan ve hatta bunda olumlu bir şeyler bulmaya çalışanların çektikleri acı da daha az oluyor.
Nitekim, soykırımdan kurtulan ruh bilimci Viktor Frankl kendi gözlemlerine dayanarak yazdığı anılarında toplama kamplarında yaşanan korkunç deneyimlere belli bir anlam katarak yaşama tutunmaya çalışan kişilerin, canlı kalma olasılıklarının daha yüksek olduğunu dile getiriyor.
Bilim insanları bu sürecin nasıl işlediğini kavramak amacıyla travma sonrası büyüme gibi son derece ilginç bir olguyu masaya yatırdılar. İlk kez doksanlı yılların ortalarında ruh bilimci Richard Tedeschi ve Lawrence Calhoun tarafından tanımlanan travma sonrası büyüme, kişinin yaşamına damgasını vuran ciddi bir bunalımın ardından daha da güçlenerek yaşamını sürdürmesi olarak nitelendiriliyor. Araştırma, travma sonrası büyümenin esnekliğin ötesinde bir olgu olduğunu, kişinin korkunç bir deneyimin ardından etkin bir biçimde olumlu bir şeyler bulmaya çalıştığını ve ruhsal açıdan daha üst düzeyde bir işlevselliğin sağlanması için güçlüklerden bu süreci hızlandırıcı bir katalizör olarak yararlanabileceğini ortaya koyuyor.
Cinsel tacize uğrayanlar olayın yaşanmasından iki hafta gibi kısa bir süre sonra travma sonrası büyüme belirtilerini dile getirseler de, bunun süresi ve doğal süreci kişiden kişiye değişiyor.
Bilgi deposunu gelgez: İnsanlar neden ağlar? Ağlamak insanlar için yararlı mı?
Acı sonrası kişisel gelişim süreci nasıl gelişiyor?
İnsanlar bu beş alandan birine ya da daha çoğuna odaklanarak acıları bir kişisel gelişim sürecine dönüştürebilirler. Kimi unsurlar bu sürecin hızlandırılmasına özellikle katkıda bulunabilir. Bunlardan biri başkalarından yardım almaktır. Travma sonrasında yakınların ya da uzmanların duygusal ve kılgısal desteğine başvurmak son derece önemlidir. Bir başka unsur da, yaşanan felaketi geriye dönüşü olmayan bir süreç olarak kabullenip acılara sarılmak yerine, duruma ayak uydurmaya çalışmaktır. Son bir unsur da, kişinin yaşamda nasıl yol alacağından ve iyileşme sürecinde denetimi elde tutmasından kendisinin yükümlü olduğunun ayırdına varmasıdır.
Doğal olarak, travma sonrası büyüme olgusu travmanın iyi bir şey olduğu ya da acıların hafife alınması gerektiği anlamına gelmiyor. Terör eylemlerinde sağ kalanlar ve kurbanların aileleriyle dostları doğal olarak ruhsal sorunlar yaşıyor ve acı çekiyorlar. Neyse ki, acı ile travma sonrası büyüme aynı anda yaşanabiliyor ve çoğu zaman yaşanıyor da. Nitekim, ruhbilimci Barbara Fredrickson ruhsal sağlığı yerinde kişilerde olumlu duyguların olumsuz duygulara oranının üçte bir olduğunu ve bunun da acı çekmenin kişinin genel sağlığında gerçekten de bir payı olduğuna işaret ettiğini belirtiyor.
Acılarla gelen 5 olumlu değişme
1. Kişisel güçte değişiklik
Felaketler, kişinin ne olacağı bilinmeyen bir dünya karşısındaki savunmasızlığını ortaya koyuyor ve buna bağlı olarak onda güçsüz ya da korunmasız olduğu duygusunu uyandırabiliyor. Ancak bu durum, tam tersine, kişinin öz güvenini arttırmasına ve kendini çok daha güçlü hissetmesine de neden olabiliyor.
Örneğin, trafik kazasından sağ çıkabilen bir kişi olaydan sonra yaşamına çok daha sıkı sarıldığını ve çok daha kararlı bir tavır sergilediğini belirtiyor. Kişinin ciddi bir tehlikeyi salimen atlattığının ayırdına varması onu daha güçlü kılıp, gelecekteki olası tehlikelerin de üstesinden gelebileceği yönünde bir duygu yaratabiliyor.
2. İlişkilerde değişiklik
Yaşanan acılar insanların aile bireylerine ve dostlarına daha sıkı sarılmalarına, ya da benzer güçlükleri yaşayan yabancılarla daha yakın ilişkiler kurmalarına neden olabilir. İyileşme sürecinde toplumsal desteğin çok özel bir yeri vardır: güçlüklerin dile getirilmesi ve başkalarıyla paylaşılması yaşamın anlamlı kılınmasına yardımcı olur. Örneğin, eşinden şiddet gören kadınlar yaşadıklarını başkalarıyla paylaştıklarında daha hızlı bir gelişme gösterirler.
Acı çekmek, kişinin başkalarına daha sevecen bir tavır takınmasına da neden olabilir. Yale ve MIT uzmanları tarafından kısa süre önce yapılan bir araştırma, şiddete uğrayanların örneğin sığınmacıların duygularıyla daha çok özdeşleştiklerini ve bu yüzden daha özgeci (fedakâr) bir tavır sergileyerek evlerini onlara açmaya hazır olduklarını gösteriyor.
3. Yaşamın değerini bilmek
Felaketler insanın yaşama bakışını değiştirebilir, güzelliklerin değerini daha iyi anlamamıza ve yaşamın tadına olabildiğince varmamızı sağlayacak yeni bir hedef belirlememize olanak tanıyabilir.
Yaşamın değerine odaklanmamızı sağlamanın bir yolu, haftada bir kez masa başına oturup bir önceki hafta sizleri hoşnut kılan olayların bir listesini yapmak. Araştırmacılar böyle bir yaklaşımın insanlarda yaşamdan hoşnutluk duyma, iyimserlik ve kendini daha sağlıklı hissetme türünde duyguları körüklediğine tanık oldular.
Bir başka yöntem de kişinin, bir fincan kahve, gün batımını izlemek, ya da bir dostla zaman geçirmek gibi kendisini mutlu eden olayların keyfini elden geldiğince çıkartmasından geçiyor.
4. Acıyla değişebilen ya da daha pekişebilen inançlar
Araştırmacıların da belirttikleri gibi, insanlar kendi varoluşlarını ve dünya üzerindeki rollerini farklı bir biçimde algılamaya başlayabilir ve bu değişim de onların yaşamdaki amaçlarını, ya da inançlarını farklı kılabilir.
Söz gelimi, çocuklarına kanser tanısı konan dindar anababalar inançları ışığında bu sıkıntılı durumu Tanrı’nın isteği
olarak değerlendirebilir, ya da tam tersine, Tanrı’nın varlığını sorgulamaya başlayıp var olan inançlarına karşı çıkabilirler.
Araştırmalar insanların yaşamın anlamıyla ilgili duygularını bu biçimde sorgulayıp doğrulamaya çalışmalarının onlara birtakım yararlar sağladığını ortaya koyuyor.
5. Yeni olasılıklar
Travma sonrasında insanlar kendileri için başka çıkış yolları olduğunun ayırdına varıp, bu yeni olanakların peşinden gidebilir. İşinden atılan bir adam bundan utanç duyabilir ve bunalıma sürüklenebilir, ama kısa bir süre sonra gerçekten tutkuyla yapacağı ve daha önce yapması olanaksız bir işte çalışmaya başlayabilir.
Yeni olasılıkları belirlemenin bir yolu kişinin gelecekte nasıl bir yaşam kurmak istediğine karar verip bu hedefine ulaşmak için bir strateji gerçekleştirmesidir. Bir araştırma, dört gün boyunca her gün kendileri için en iyi sonuçları doğuracağını düşündükleri koşulları ya da hedefleri yazıya dökerek zamanlarını geçiren insanların çok daha mutlu olduklarını gösteriyor. Dahası, böyle bir girişim iyimserliği de körüklüyor.
Ayrıca Bakınız
Kaynaklar ve Dış Bağlantılar
- Scientific American Online/ 2015
- Does suffering have a purpose? | Peter Codner, former Barrister at Self-Employment