Atatürk neden Tekke, zaviye ve türbeleri kapattı? Yeni Osmanlıcılık nedir?
Osmanlı zamanında, tasavvuf dersleri ile din dersleri öğrenme mekanları olan Tekke ve Zaviyeler, devlet tarafından destekleniyordu. Fakat dini ilim adamı yetiştiren Tekke ve Zaviyeler, Atatürk’ün Cumhurbaşkanlığı döneminde kapatıldı. Dini öğreten bu yerler neden yasaklandı? Atatürk neden Tekke, zaviye ve türbeleri kapattı? Atatürk din düşmanı mıydı? Tekke ve Zaviyeler Osmanlının çöküşünü nasıl hazırladı? Yazımızda bu soruların cevabını Osmanlı ve Türkiye tarih dosyalarına bakarak açıklayacağız.
Atatürk neden Tekke, zaviye ve türbeleri kapattı?
Geçmişini bilmeyen geleceği göremez. 1299 yılında kurulan ve dünyaya meydan okuyan büyük devletlerden biri olan Osmanlı Devleti, ülkemizde yaşayan herkes için bir ata, şaşalı bir geçmişimizdir. Osmanlı Devletinin büyüyüp tüm dünyaya meydan okuyacak seviyede iken neden bu kadar gerilediğini ve sonrasında küllerinden tekrar doğan Türkiye devletinin nasıl doğduğunu her vatanseverin bilmesi gerekmektedir. Yapılan hataların tekrar yapılmaması ve onlardan ders çıkarmalıyız. Osmanlının çöküşünü neler hazırladı? Nasıl bu kadar bilimden uzak kaldı? Yeni Osmanlıcılık neden günümüzde tekrar sunulmaya çalışılıyor? Atatürk’e neden kötü söylemler içinde bulunuluyor? Şimdi biraz tarihi kurcalayalım ve acaba neler çıkacak bir görelim.
Tekke ve Zaviye nedir? dilerseniz bu soruya kısaca bir cevap verelim.
Tekke, tarikat etkinliklerin düzenlendiği, tarikat lideri Şeyhin ve ailesinin barındığı ve onların talebelerinin yani Müridlerin kaldıkları, ibadet ve törenlerin düzenlendiği yapılardır. Bu yapılar tarikat mensuplarının fazlalığı ile daha çok geniş alanlara yayılabilir. Osmanlı devleti zamanında bu yerler destek görmüş, dergâh, âsitane gibi isimlerde kullanılmıştır. Bazı tarikatlarda ise Ana tekke olarak hankâh ve âsitane isimleri de kullanılmış. Bazı tekkeler tek bir yapı olarak görülürken, bazıları da külliye şeklinde görünüme sahiptir. Anadolu’da kapatılmış ama sonradan ziyaret amaçlı açılan bir çok Tekke irili ufaklı bulunmaktadır.
Zaviye ise, daha çok köylerde bulunan Tekke ile aynı işlevi gören tarikat tipi yapılardır. Zaviyeler de özelliklerine göre tarikat zaviyeleri, Ahi zaviyeleri ve zaviyeli camiler olarak üçe ayrılır.
“Tekke, zaviye ve türbelerin kapatılması”, 30 Kasım 1925 tarihinde kabul edilip 13 Aralık 1925 tarihli Resmi Gazete’de yayınlanarak yürürlüğe giren 677 sayılı kanun ile uygulamaya konmuş bir Atatürk Devrimi’dir.
Tekke ve Zaviyeler neden kapatıldı?
30 Ağustos 1925 tarihinde Cumhurbaşkanı Mustafa Kemal Kastamonu’da bir konuşma yaptı. Yaptığı konuşmanın değişmemiş hali şöyledir;
“Ölülerden medet ummak, medeni bir cemiyet için, şindir (lekedir). Efendiler ve ey millet, biliniz ki, Türkiye Cumhuriyeti şeyhler, dervişler, müritler ve mensuplar memleketi olamaz. En doğru en hakiki tarikat, medeniyet tarikatıdır.”
Aslında Atatürk Tekke, zaviye ve türbelerin kapatılacağının sinyalini vermişti. Konya milletvekili Refik Bey (Koraltan) önderliğinde ve beş milletvekili ile beraber Tekke ve Zaviyeler ile Türbelerin kapatılmasına ve bunların etrafında genişleyen ünvanlar topluluğu şeyhlik, dervişlik, müritlik, dedelik, seyitlik, çelebilik, babalık, emirlik, halifelik, falcılık, büyücülük, üfürükçülük, gaipten haber vermek ve murada kavuşturmak amacıyla muskacılık gibi, eylem, unvan ve sıfatların kullanılmasını, bunlara ait hizmetlerin yapılmasını ve bu unvanlarla ilgili elbise giyilmesini de yasaklamıştır.
Ayrıca çıkan yasa ile Türkiye Cumhuriyeti içinde padişahlara ait ya da bir tarikata çıkar sağlayan tüm türbeler kapatılmış, türbedarlıklar kaldırılmıştır. Yasaya aykırı davrananlara para ve hapis cezası getirilmiştir. 30 Kasım 1925 tarihinde de yürürlüğü girmiştir.
1950 Sonrasında bazı önemli Osmanlı paşaları ve sultanlarının türbeleri bakım ve onarıma açılıp, sonrasında ziyarete açılmıştır. İlk olarak İstanbul’da Koca Mustafa Reşit Paşa ve Gazi Osman Paşa’nın türbeleri açılmıştır. Arkasından Kanuni Sultan Süleyman ve Yavuz Sultan Selim takip etmiştir. Osman Gazi ve Orhan Gazi türbeleri ile Yeşil türbe Bursa’da açılmasına izin verilmiştir. Arkasından Fatih Sultan Mehmet türbesi, 2. Abdülhamit ve Abdülaziz’in bulundukları 2. Mahmut türbesi, Mimar Sinan türbesine de izin verilmiştir. Arkasından Selçuklu Sultanları ve Nasrettin Hoca türbesine de izin verilmiştir.
Türbelerde yapılan İslam dışı örnekler günümüzde aleni olarak görülmekte ki birde Türkiye’nin o zaman ki günlerini düşünmek bile gerçekten ürkütücü.
1990 yılında çıkartılan yasa Türbelerin açılma yetkilerini Kültür Bakanlıklarına vermiştir. Türbelerin açılışı, tarikatların da tekrar yayılmasını aleni kılmıştır. Günümüzde ise siyasetin artık tarikatlarla iç içe olması sebebiyle, itibar kazanmaya başlamışlar, Türkiye Cumhuriyeti anayasasına göre yasaklı olan bu tip faaliyetler sanki meşruymuş gibi devam etmektedir. Bu gibi faaliyetlerin Türkiye Cumhuriyetine verdiği zararı hepimiz yakın zamanlarda gördük ve halen bir yenisi olmasına zemin hazırlanıyor olması da ilginç bir tezattır.
Osmanlı’da 1603 yılında çıkan bir kanun ile Ehl-i Beyt olan Türk tekkeleri yasaklanmış onların yerine Nakşibendi Tarikatının Halidi kollarına ait Halidi Nakşi tekkeler kurulmasına izin verilmiştir. Aynı zamanda Padişahlarla ilişki kuran bu tekkelerin kolları saraya kadar uzanmıştır. Tarikatların doğasında olan dünya işlerinden el çekmek ve ahiret işlerine yönelmek, Şeyhe bağımlı olup, o ne derse onu yapmak Osmanlı hanedanını da vurdu. Batıda Rönesans yaşanırken, Osmanlı’da yenilik artık neredeyse engellenmeye başlanmıştı. Bunun en bariz örneklerinden biri ise matbaa makinesinin Avrupa’dan 240 yıl sonra Osmanlıya gelişidir. Osmanlının bilimsel anlamda gerilemesinin, eğitim olarak geri kalmasının, savaşta bile kullanılacak silah üretiminden bile geri kalmasının sebebi bu tarikatların etkinliğinin artmasından kaynaklıydı.
Bunun en iyi örneklerinden biri ise Harf devrimi yapılmadan önce, Osmanlıcayı okuyan ve yazan erkeklerin oranı yüzde 7, kadınlardaki oran binde 4’tü. Türkiye ilk kurulduğunda 13 milyon bir nüfusu vardı. Bunun 11 milyonu köylerde yaşıyordu. 40 bin köy vardı ve 38 bininde okul yoktu. Traktör yok onun yerine karasabanlar vardı. Toplam 337 doktor, 8’i Türk toplamda 60 eczacı vardı. Her iki doğan bebekten biri ölüyordu. Diş doktoru yok, Ortalama ömür 40’ı geçmiyordu. 4 bin 894 ilkokul olup, 72 ortaokul vardı. Sadece 23 lise vardı. Okul yaşına gelen her 4 çocuktan 3’ü okula gitmiyordu.
Böyle bir ülke daha ne kadar ayakta kalabilirdi?
Tekke ve Zaviyeler Osmanlıca’nın bile öğrenmesine karşıydı. Atatürk Harf devrimi yaptığında, bir günde cahil kaldık söylemi söyleyen o cahillere ne demeli?
Asıl Tekke ve Zaviyeler Osmanlının devam etmesi yönünde İngiliz sömürgeciliğine razı geliyordu. Bunun için halkı tetikliyor, Kuvayi Milliye’ye katılımın dinden çıkartacağını söylüyordu. Çünkü saltanatları bozulmayacak, halkın üzerinden bir asalak gibi geçinerek, İslamla yakından uzağa alakalı olmayan yarattıkları kendi dini yayıp daha çok beslenecekti. Şeyhlik tıpkı babadan oğula geçerek ve aynı padişahlıkta olduğu gibi paralel saltanata devam edecekti.
Şeyh ona tabi olanları cennetle müjdelemişti. Ona tabi olunduğunda, onun Allah’ın huzurunda şefaat yetkisi olduğu ve onları kurtaracağını söylüyordu. Fakat İslam Peygamberi Hz. Muhammed, kendi kızına ibadetlerini tam yapmasını, hesap gününde ona bile yardım edemeyeceğini söylerken, bir Şeyh nasıl olur da Peygamberden daha ötesinde olup, müritlerini cennete götürebilecek yetkiye sahip? Bu yetkiyi kimden alıyor?
Atatürk Türkiye’deki insanlara hem Kuran-ı Kerim’i anlaşılabilecek Türkçe anlamına çevirip okumaları için adım atmış, hemde akıl dini olan İslam’dan uzaklaştıran Tekke, zaviye türü yapılanmaların önüne geçmek için yasaklamıştır. Dinin değil dincilerin devlet işlerine karışmaması içinde yönetim şeklini de tarif etmiştir.
Yeni Osmanlıcılık neden önümüze getiriliyor?
Osmanlı Devleti bizim bir geçmişimiz. Bunu herkes kabul eder. Osmanlıyı yeniden getirmektense Osmanlının yaptığı hataları yapmamanın peşinden gidilmelidir. Fakat yeni Osmanlıcılık akımı Atatürk’e hakaretten ötesine geçmiyor.
Osmanlıda yapılan hatalar halen devam ediliyor. Dinci gruplar (Dini kullanan cemaatler, tarikatlar vb.) siyasete çok rahat karışabiliyor. Eğitim gittikçe kötüleşiyor. Osmanlı zamanındaki gibi Halk üretmiyor. Tarım ve hayvancılık zor durumda. Halktan çok vergi alınıyor. (17 Ağustos 1999 depreminden sonra çıkan ÖTV vergisi bile halen alınmaya devam ediliyor.) Lüks tüketim malları hep yurt dışından getiriliyor. İsraf artmaya devam ediyor.
İnsanoğlu dünyada Küresel ısınmanın sonrasında bir yok oluşa karşı başka gezegenlerde yaşam üretmeyi planlarken, halen gittikçe sonuna gelen dünyada yeni Osmanlıcılığı pişirmek kimin fikri acaba?
Atatürk’e içki içip bu yüzden sirozdan öldü diyen yeni Osmanlıcılık akımının direttiği ve örnek gösterdiği Abdülhamit Han ise karşımıza daha nahoş durumlarla ortaya çıkıyor. Osmanlıcılığı sevdiren dizilerin ekranlarda oynaması bir tesadüf değildir herhalde.
İslam halifesi olan Abdülhamid’in ilk Borsa’yı kurmuş, ciddi paralar kazanmış, halen Avrupa borsalarında parası kaldığından söz edilmektedir. Borsa oynamak Din alimlerine göre haram olarak kabul ediliyor. Kuran’da şarap haram olduğunu, şekerden yapıldığını söyleyen Abdülhamid’in Rom içmenin günah olmadığını benimsemiş, kendi torunu Rom içtiğini ve çok sevdiğini bizzat söylüyor ve ilk şampanya fabrikasını da o kuruyor. Hatta ilk rakı fabrikası Tekirdağ’da kendisinin başmabeyincisi Sarıcazade Ragıp Paşa, dönemin Şeyhülislamından fetva alarak kuruyor. Tahtta kaldığı sürece padişahlar içinde en çok toprak kaybeden, şimdiki Türkiye’nin neredeyse 2 katı toprağı, hiç bir askeri beceri gösteremeden kaybeden meşhur cennet mekan dedikleri Abdülhamid Handır.
İlgili Link: Osmanlı Devleti Kudüs’ü neden savaşmayarak İngilizlere teslim etti?
Doğu Bölgesinin eğitime ihtiyacını yıllar önce Said Nursi adında bir din alimi, Abdülhamid ile birebir görüşüp Van çevresinde bir külliye yapılmasını istemiş. Fakat eğitim yerine oradaki kolluk güçlerini kuvvetlendirmek gerektiğini söyleyip, teklifi olumsuz yanıtlamıştır.
Yeni Osmanlıcılık da bir diğer dedemiz olarak tarif edilen Abdülmecit’in çok iyi bir ressam olduğunu biliyor muydunuz? Paris’te sergisi bile açılmıştır. Özellikle Nü resimler çizerdi. Nü demek çıplak insanları model alıp, tıpkısını resmetmektir. Haremdeki kadınları sarayın bahçesindeki havuzun etrafında çıplak olarak toplayıp yaptığı resim olan “Avludaki Kadınlar”, 2013 yılında hatırlarsanız, 1,6 milyon liraya satılmıştır.
Geçmişi getirmek için uğraşmamalı, geleceği geçmişten ders alarak kurmalı
Amacımız Osmanlıyı kötülemek yada onun bizim geçmişimiz değildir demek değildir. Geçmişteki sadece Osmanlı değil Selçuklular gibi atalarımızın hatalarını anlayıp, bunlardan ders çıkarmaktır. Bilinçli olmalı ve kandırılmaya asla izin verilmemelidir. Ver mehteri deyip, duyguların kimsenin elinde ipotek edilmesine karşı izin verilmemelidir.
Akılların bu yüzden hiç kimseye bağımlı kalmamalı, devamlı özgür kalması sağlanmalıdır. Özgür olmayan bir akıl, doğru karar veremez.
Son sözleri gene Atatürk’e bırakıyoruz…
1927’de Ankara’da yaptığı bir konuşmasında:
“Efendiler! Biz tekke ve zaviyeleri din düşmanı olduğumuz için değil, bilakis bu gibi yapılar din ve devlet düşmanı oldukları, Selçuklu ve Osmanlı’yı bu yüzden batırdığı için yasakladık. Çok değil yüz yıla kalmadan eğer bu sözlerime dikkat etmezseniz göreceksiniz ki bazı kişiler bazı cemaatlerle bir araya gelerek bizlerin din düşmanı olduğunu öne sürecek, sizlerin oyunu alarak başa geçecek, ama sıra devleti bölüşmeye geldiğinde birbirlerine düşeceklerdir. Ayrıca unutmayın ki o gün geldiğinde her bir taraf diğerini dinsizlikle ve vatan hainliği ile suçlamaktan geri kalmayacaktır.”