Dadaloğlu Kimdir? Hayatı ve Şiirleri
Dadaloğlu Kimdir? Hayatı ve Şiirleri
Dadaloğlu | Türk Halk Ozanı
Dadaloğlu, Türk Halk Ozanları listesinde yer alan, Osmanlı Devleti‘nin Anadolu Türkmenlerini yerleşim planlanmasında gösterdiği tepkiler sonucu doğmuş isyanlarda yer alan bir halk şairidir. Doğum ve ölüm tarihleri hakkında kesin bir bilgi olmamakla beraber eldeki kaynaklardan 1785-1868 olduğu belirlenmiştir.
Dadaloğlu, Güney illerinde dolaşan Türkmen topluluklarından Avşar boyundandır.
Veli gerçek adı olmasına rağmen isyankar Dadaloğlu, Osmanlı Devleti’nin Anadolu Türkmenlerini yerleşik düzene sokmak için yaptığı zorlamalara verdiği tepki ile tanınmış bir Halk ozanıdır. 18. yüzyılın son çeyreğinde Kayseri’nin Tomarza ilçesinde doğup 19. yüzyılın ortalarında öldüğü bilinmektedir. Doğum ve ölüm tarihleri kesin olarak bilinememekte, fakat doğduğu ve öldüğü yerler hakkında bilgiler vardır.
Osmanlı Devleti’nde Saray Edebiyatı ve Divan Edebiyatı olmak üzere 2 farklı tür vardı. Kullanılan dil ise Osmanlı Türkçesi, Farsça ve Arapça kelimelerin harmanlanmış hali ile yazılıyordu. Bu dil normal konuşma türkçesi yani halkın içinde konuşulan, anlaşılır değildi. Harici meydana gelen Folklor edebiyatının bilinen en yaygın türü koşma adlı şiir türüdür. Koşma şiir türünün özel bir ezgiyle söylenene ise Varsağı denirdi.
Dadaloğlu Hayatı | Biyografisi
Dadaloğlu güney Anadolu’da (Nur Dağları ve muhtemelen Toros Dağları) dağlık bölgelerde yaşıyordu. Asıl adı Veli olan Dadaloğlu, şiirlerinde genelde takma adını kullanmıştır. Gerçek bir Türk soyundan gelen şair, Oğuzların Avşar boyundandı.
Osmanlı Devleti bu aşiretlerin göçebe değilde yerleşik bir plana geçmesi için çok baskı yaptı. Bu zorlamaya uymayan bir çok aşiret devlete isyan etti. Avşar, Karsantı, Sırkıntı, Bozdoğan, Kırıntı, Berber, Menemenci gibi Türkmen aşiretlerinden bazılarıdır.
Dadaloğlu’nun şiirleri, yaşanan bu isyanın teması ve yerleşik hayata geçmek istemeyen Türkmen aşiretlerinin sesi ve sözlü tarihi sayılabilir. Osmanlı Devleti Avşarlara tarım arazileri verdi, sabitleme için. Fakat o aşiret üyelerinin geleneksel göçebe yaşam tarzını tercih etmiş, dağlara çıkmıştır.
Dadaloğlu mücadelesini şiirlerinede yansıtmış, halkının duygularını ve tepkilerini konu almıştı. Bunun için şu sözleri söylemiştir;
Ferman padişahınsa, Dağlar bizimdir…
Dadaloğlu ile büyüyen mücadelenin sonunda, nihayet Osmanlı Hükümeti halkı yerleşik yaşamaya ikna etti. Yeni yerleşkeler İç Anadolu’da, eski alanın kuzeyinde oldu. Yerleşik yaşama geçen Dadaloğlu öldüğünde, Sivas’ın Şarkışla ilçesinin Kavaklıpınar köyündeydi.
Dadaloğlu büyük bir halk şairidir. Güçlü şiirleri, etkin bir sanat eseri ortaya çıkarmıştır. İsyanının altındaki, cesaret ve sevgisi, bir devrin tarihini hem de bir toplumun duyuş ve düşüncelerini yaşatmıştır. Dadaloğlu, bu nedenden dolayı Türk Edebiyatımızın itina ile üzerinde durulması gereken şairlerden biridir.Onun belki de en çok sevilen şiirlerinden birisi “Avşar Elleri”dir.
Dadaloğlu’nun Şiirleri
- Aladağ
- Aslımı Sorarsan
- Aşağıdan Yusuf Paşam Geliyor
- Bilmezliğe Sevdim Seni
- Binboğa
- Bir Yiğit De Anasından Doğunca
- Bizim Yayla
- Burcu Burcu Koktu Mola
- Can Evimden Vurdu Felek N’eyleyim
- Çıkarım Bozok Dağına
- Çiçekdağı
- Dadaloğlu’nun At Türküsü
- Dinleyin Ağalar
- Dostun Bahçesinden Yâd El Geçmesin
- Dumanlıdır Aladağ’ın Alanı
- Gel Ha Güzel Gel Ha Methin Söyleyim
- Gönülden Gonüle Yol Gider Derler
- Görünür (Koşma)
- Her Sabah, Her Sabah Seyran Gezerken
- Ilgınca Sılgınca Görünen Dağlar
- Ilgıt Ilgıt Seher Yeli Esiyor
- Kalktı Göç Eyledi Avşar Elleri
- Kalmadı Adalet Arttı Zulümler
- Kaman’ı Yurt Edelim
- Kral Kızı İle Dadaloğlu
- Oturmuş Ak Gelin Taşın Üstüne
- Sana Derim Hasan Kalesi
- Senin Bana İncindiğin Nedendir
- Şu Yalan Dünyaya Geldim Geleli
- Turnam Gelir Katar Katar
- Yedi İklim Dört Köşeyi Dolandım
- Yine Tuttu Gavur Dağın Boranı
- Yüce Dağ Başında Kamber Tay Olur
- Yücesine Çıktım Baktım Engine
- Yükseklerde Şahin Gibi Süzülür
- Yürü Yiğit Yürü Yol İlen Yürü
Aladağ
Dumanlıdır Aladağ’ın alanı,
Ortasında sarı çiçek savranı,
Yiğitler durağı aslan yatağı,
Dilberlerin hep de böyle ala mı.
Pınarında bir yenice sağlık var,
Çimeninde ıstar görmüş yağlık var,
Kızlarında başkaca ağlık var,
Irmağı da şu dağların ala mı.
Koç yiğitler cirit oynar dölekte,
Geyikleri yaylım eder yaylakta,
Bir koku var toprağında ırmakta,
Gözüm yaşı davarında kalamı.
Dadal’m der, bin bir dağı gezerim,
Aladağ’da bir yapılı gözerim,
Hak vergisi şıvgaların ezerim,
Bağışla-gör mor sünbüllü ala’mı.
Aslımı Sorarsan
Aslımı sorarsan Avşar soyundan,
Ayrı düştüm aşiretten beyimden,
Pınarbaşı’ndan da beş yüz evinen,
Çıkıp da cana kıyanlardanım.
Çekerim çileyi böyl’olsun bugün,
Alırım mı sandın şol Kozan Dağın,
Biz bir kurt idik de Bozoklu köyün,
Ürkütüp sürüsün yiyenlerdenim.
Dadaloğlum der de böyle olmazdım,
Gördüğüm günlerin birini görmezdim,
Kavga kızışınca geri durmazdım,
Meydanda kardaşa kıyanlardanım.
Aşağıdan Yusuf Paşa’m geliyor
Aşağıdan Yusuf Paşa’m geliyor,
Düşmanına karşı koyan merdolur,
Şahin kocasa da vermez avını,
Aslı kurt yavrusu yine kurdolur.
Arap atlar yağma oldu arada,
Fitiller işliyor azgın yarada,
Bana derler ne gezersin burada,
Ölenece yüreğimde derdolur.
Küheylânım yedim yedim yederler,
Olanca malımı talan ederler,
Heves güves yaptırdığım odalar,
Korkarım ki düşman konar yurdolur.
Dadaloğlu der ki göründü dağlar,
Aşiret kavgasın görenler ağlar,
Ben öldüğüme kayırmam beğler,
Zalim düşman üstümüze merdolur.
Bilmezliğe sevdim seni
Bilmezliğe sevdim seni yeter naz eyledin yeter,
Dillere düşürdün beni,
Yeter naz eyledin yeter.
Gönül sana düştü kaldı,
Gül benzim sarardı soldu,
Cefa ise oran oldu,
Yeter naz eyledin yeter.
Rahmeyle bendene, gülsün,
Derdine bir çare bulsun,
Dilber başın için olsun,
Yeter naz eyledin yeter.
Hatırım sora gelmezsin,
Derdime çare bulmazsın,
Merhamet nedir bilmezsin,
Yeter naz eyledin yeter.
Olsun mu Kuloğlu kulun,
Nedir bana olan zulum,
İnsafın yok mudur zalım,
Yeter naz eyledin yeter.
Binboğa
Bereket var toprağında taşında,
Kırık kırık eser yelin Binboğa,
Seyfilerin döner yanı başında,
Fariz avcı ister yerin Binboğa.
Binboğa’yı dersen ünlüdür ünlü,
Güz ak saya giyer yaz emir donlu,
Sağ yanın Saraycık, solun Reyhanlı,
Elin avşar değil Cerit, Binboğa.
Dadaloğlu’m, der ki sen seni tanı,
Adam arap ata vermezdi yanı,
Sana derim sana dağlar sultanı,
Sana eş olur mu Berit Binboğa.
Bir Yiğit De Anasından Doğunca
Bir yiğit de anasından doğunca,
Kur’ağaçta bir dal bitmiş gib’olur,
Yaşı varıp on beşine değince,
Yükünü kumaştan tutmuş gib’olur.
Aşıklar sazını eline alsa,
Güzeller perdesin yüzüne vursa,
Bir yiğit sevdiğin sesini duysa,
Gölde gövel ördek ötmüş gib’olur.
Bizim Yayla
Bizim yaylamız otlu olur,
Sütü kaymağı tatlı olur,
Kız gelinden kıymatlı olur,
Kızlar gelin yaylamıza.
Bizim yaylamız meşeli,
Dibinde güller döşeli,
Eli top top menevşeli,
Kızlar varır yaylamıza.
Bizim yaylamız kayalı,
Pınarları süt mayalı,
Tepesinde kar dayalı,
Kızlar gelir yaylamıza.
Eğlene bire de gönlüm eğlene,
Ay gele de orta yeri dolana,
Yiğidin sevdiği yanınd’olana,
Günde düğün bayram etmiş gib’olur.
Dadaloğlu’m der ki sözüm kayıran,
Çekip yırtıp bir yakadan ayıran,
Diyom muhanetten karın doyuran,
Eliyle ağu yutmuş gib’olur.
Burcu Burcu Koktu Mola
Yürü bire Pınarbaşı’m,
Acap karın kalktı mola,
Gözü büyük ablak sunam,
Çığırından saptı mola.
Hüda sılaya niyetim,
Gurbete verdim kısmetim,
Möhür gözlümün hasretim,
Yüreğini yaktı mola.
Tez gelir Kaynar’ın yazı,
Ters akar Mucur’un özü,
Zamantı’nın tutar yüzü,
Garbi değip söktü mola.
Bülbülüm altın kafeste,
Yâr sılada kulak seste,
Usul boylum Gördeles’te,
Yollarıma baktı mola.
Bıktım usandım canımdan,
Ayrı düştüm vatanımdan,
Bizimkiler kavgasından,
Sağ selamet çıktı mola.
Eciyes gibi kuşanan,
Yarsıfat gibi boşanan,
Sümbülleri nazlı Anşa’m,
Zülüfüne taktı mola.
Dadal’ım sıladan haber,
Gözümde dağların tüter,
Koç Dağı’nda kekik biter,
Burcu burcu kokar mola.
Can Evimden Vurdu Felek N’eyleyim
Can evimden vurdu felek n’eyleyim,
Ben ağlarım çelik teller iniler,
Ben almadım toprak aldı koynuna,
Yarim diyen bülbül diller iniler.
Doya doya mah cemalin görmedim,
Saçlarını çözüp çözüp örmedim,
Bir gececik sefasını sürmedim,
Sarmadığım ince beller iniler.
Kara olur okçuların yoncası,
Görülmemiş bu dünyada buncası,
Açılmadan kopup düştü goncası,
Bahar ağlar açan güller iniler.
Gider oldum Avşar ili yoluna,
Bakmam gayrı bu diyarın gülüne,
Karaları taksın çapar koluna,
Yağız atlı nice kullar iniler.
Göremedim baharını yazını,
Çalamadım curasını sazını,
Özge yarin nice çekem nazını,
Gözlerimden akan seller iniler.
Varayım da mezarına varayım,
Başucunda el kavuşup durayım,
Bıktın mıydı benden deyip sorayım,
Mezarına giden yollar iniler.
Yürü bire Dadaloğlu’m yürü git,
Dertli dertli Çukurova yolun tut,
Bunda suçum varsa Hakk’a tövbe et,
De ki gayrı bizim iller iniler.
Çıkarım Bozok Dağına
Çıkarım Bozok dağına,
Avşar ili görünür mü,
Allah bir de işi iki,
Gitti amma gelinir mi.
Yücelerde olur geyik,
Yol bekliyor gözü böyük,
Benim yârim allar giyik,
Nazlı nazlı salınır mı.
Sehil kuşu Rum’a uçtu,
Eğlenmenin vakti geçti,
Yaylalar aklım aklıma düştü,
Coştu gönül durulur mu.
Dadal’ım der ki zatımız,
Artar ün ve firkatımız,
Yaylaya dönse atımız,
Hasret olan yorulur mu.
Çiçekdağı
Alaydım da cura saz’ım dizime,
Çekseydim sürmeler ala gözüne,
Cihan güzel olsa girmez gözüme,
Sende bir gümanım var Çiçek Dağı.
Bu karşıki dağda yanar bir ışık,
Aldırmış sevdiğim ağlar bir aşık,
Bir ceren bakışlı zülfü dolaşık,
Sende gümanım kaldı Çiçek Dağı.
Dadaloğlu görülmüyor borandan,
Yıkılsın şu dağlar kalksın aradan,
Elbeyli’den geldim koru Yaradan,
Sende bir gümanım var Çiçek Dağı.
Dadaloğlu’nun At Türküsü
Yalancı dünyaya geldim geleli,
Bir atı severim bir de güzeli,
Değip onbeş’e de kendim bileli,
Bir atı severim bir de güzeli.
At koşu tutmasın çıktığı zaman,
Yeleyi kaval gibi yıktığı zaman,
Ak dört kış ondörd’e yettiği zaman,
Severim kıratı bir de güzeli.
Atın höyük sağrı kalkan döşlüsü,
Kalem kulaklısı çekiş başlısı,
Gözelin dal boylu samur saçlısı,
Bir atı severim bir de güzeli.
Dinleyin Ağalar
Dinleyin ağalar bir söz edeyim,
Bir güzel beni dilinen kandırdı,
Söz verdi de geri döndü sözünden,
Kötüleri üstümüze güldürdü.
Devşir hey sevdiğim, simlerin kuşan,
Deli olur senin sevdana düşen,
Dostum nerde deyi sorup sormaşan,
Muhabbeti ara yerden kaldırdı.
Senin için geyeceğim alları,
Irak idi, yakın ettim yolları,
Heves-güves yetirdiğim gülleri,
Korkuyorum bir soysuza yoldurdu.
Dadaloğlu’m derki, bakın halime,
Değirmen dönüyor gözüm seline,
İnanman güzelin tatlı diline,
Çokça beni serseriye yeldirdi.
Dostun Bahçesinden Yâd El Geçmesin
Dostun bahçesinden yâd el geçmesin,
Kurutur ha nazlı dilber kurutur,
Senin sevdan yüreğimde yağ komaz,
Eritir ha nazlı dilber eritir.
Yüksek olur Arap atın kaltağı,
Eşsiz kalmaz koçyiğidin yatağı,
Korkarım kötüye değer eteği,
Geri dür ha nazlı dilber geri dür.
Arap at üstünde olsa postumuz,
İkrarından döndü m’ola dostumuz,
Bir gün kara toprak örter üstümüz,
Çürütür ha nazlı dilber çürütür.
Dadaloğlu’m der ki ben ne yapayım,
Hangi din hak ise ona tapayım,
Eğil de bir al yanaktan öpeyim,
Beri dür ha nazlı dilber beri dür.
Dumanlıdır Aladağ’ın Alanı
Dumanlıdır Aladağ’ın alanı,
Ortasında sarı çiçek savranı,
Yiğit durağı da arslan yatağı,
Dilberlerin hep de böyle ola mı.
Pınarında bir yenice sağlık var,
Çimeninde ıstar görmüş yağlık var,
Kızlarında bîr başkaca ağlık var,
Irmağı da şu dağların ala mı.
Koçyiğitler cirit oynar dölekte,
Geyikleri yaylım eder yaylakta,
Bir koku var toprağında, ırmakta,
Gözüm yaşı davarında kala mı.
Dadal’ım der bin bir dağı gezerim,
Aladağ’da bir yapılı gözerim,
Hak vergisi şıvgaların ezerim,
Bağışla gör mor sümbüllü Ala’mı.
Gel Ha Güzel Gel Ha Methin Söyleyim
Gel ha güzel gel ha methin söyleyim,
Ağzın şeker dudakların bal gibi,
Yaşta küçük amma boyda münasip,
Sallanıyor bir fidanca dal gibi.
Kalem aldım kaşlarını çatmaya,
Hicabettim adın sual etmeye,
Baban seni az bahaya satmaya,
Bakıp durur bin liralık mal gibi.
Gezdireyim yeşil ilen alınan
Besleyeyim şeker ilen balınan
Baban seni bana verse malınan
Koklarıdım yeni açmış gül gibi
Hezele de Dadaloğlu’m hezele,
Melhem eyle gel yaramı tazele,
Ak saray gerektir böyle güzele,
Çalışırdım on halayık kul gibi.
Gönülden Gonüle Yol Gider Derler
Gönülden gönüle yol gider derler,
Onu sürmeğe bir hoşca can gerek,
Doğru söyle yiğit işin doğrusun,
Hiylebaz olamaz yiğit bön gerek.
Buna kılıç derler aralar açar,
Püskürür meydana al kanlar saçar,
Bazı kötüler de öğünür geçer,
Yiğit batman döğer gözde hor gerek.
Yüksek kayalarda şahinler olmaz,
Kısırdır katırlar kulun kunnamaz,
Bazı hocalar da çalgı dinlemez,
‘Nedir kuru ağaç bize din gerek’.
Dadaloğlu der ki belim bükülür,
Gözümün gevheri yere dökülür,
Yalnız taştan duvar olmaz yıkılır,
Koç yiğide emmi dayı il gerek.
Görünür (Koşma)
Çıktım yücesine seyran eyledim,
Cebel önü çayır çimen görünür,
Bir firkat geldi de coştum ağladım,
Al yeşil bahçeli Kaman görünür.
Şaştım hey Allah’ım ben de şaştım,
Devrettim Akdağ’ı Bozok’a düştüm,
Yozgat’ın üstünde bir ateş seçtim,
Yanar oylum oylum duman görünür.
Biter Kırşehir’in gülleri biter,
Çığrışır dalında bülbüller öter,
Ufacık güzeller hep yeni yeter,
Güzelin kaşından keman görünür.
Gönül arzuladı Niğde’yi Bor’u,
Gün günden artmakta yiğidin zarı,
Çifte bedestanlı koca Kayseri,
Erciyes karşısında yaman görünür.
Dadaloğlu’m da der zâtından zâtı,
Çekin eyerleyin gökçe kır atı,
Göçmek değil bizim ilin muradı,
Ak yare gitmemiz güman görünür.
Her Sabah, Her Sabah Seyran Gezerken
Her sabah, her sabah seyran gezerken,
Irast geldim selvi boylu fidana,
Top top olmuş kirpiklerin bölünmüş,
Hoş benzettim samur kaşlar kemana.
Al yanağın elmas m’ola kar m’ola,
Çapraz vurmuş düğmeleri dar m’ola,
Acap mislin şu cihanda var m’ola,
İnsem gitsem Hindistan’a Yemen’e.
Eliftir kirpiği Ira’dır kaşı,
Bu güzellik sana Mevla bağışı,
Arasam cihanda bulunmaz eşi,
Hiç mislin gelmemiş devr-i zamana.
Dadaloğlum der de, hubların hası,
Ferhat’ın Şirin’i Mecnun Leyla’sı,
Aklım eğlencesi gönlüm yaylası,
Bir yel esti başımdaki dumana.
Ilgınca Sılgınca Görünen Dağlar
Ilgınca sılgınca görünen dağlar,
Yoksa Türkmen ili başın boran mı,
Deli gönül kaynayıp da coşunca,
Hey ağalar coştucağım güman mı.
Aşağıdan akça koyun geliyor,
Bezirganlar koç yiğide gülüyor,
Kitabın dediği günler oluyor,
Yoksa gün döndü de ahır zaman mı.
Aşağıdan akça kuğum ötünce,
Katar başım mayalarım sökünce,
Şah’tan ferman Türkmen ili göçünce,
Daha da hey Osmanlıya aman mı.
Dadaloğlu der ki gördüm düşümde,
Yiğ’de at verirler on beş yaşında,
Alışkın piştovla dağlar başında,
Azrail’den başkasına aman mı.
Ilgıt Ilgıt Seher Yeli Esiyor
Ilgıt ılgıt seher yeli esiyor,
Gavur dağlarının başı dumanlı.
Gönül binmiş aşk atına aşıyor,
Bre beyler, cünunluğun zaman mı?
Aşağıdan iskan evi geliyor,
Bezirganla koç yiğide gülüyor.
Kitabın dediği günler oluyor,
Yoksa devir döndü ahir zaman mı?
Dadaloğlu’m sevdası var başımda,
Gündüz hayalinde gece düşümde.
Alışkan tüfekler dağlar başında,
Azrail’den başkasına aman mı?
Kalktı Göç Eyledi Avşar Elleri
Kalktı göç eyledi Avşar elleri,
Ağır ağır giden eller bizimdir.
Arap atlar yakın eder ırağı,
Yüce dağdan aşan yollar bizimdir.
Belimizde kılıcımız Kirmani,
Taşı deler mızrağımın temreni.
Hakkımızda devlet etmiş fermanı,
Ferman padişahın,dağlar bizimdir.
Dadaloğlu’m birgün kavga kurulur,
Öter tüfek davlumbazlar vurulur.
Nice koçyiğitler yere serilir,
Ölen ölür, kalan sağlar bizimdir
Kalmadı Adalet Arttı Zulümler
Yedi iklim dört köşeyi dolandım,
Meğer dünya her tarafta bir imiş.
Ben dünyayı Al’Osman’ın sanırdım,
Meğer dünya yüz sultanlık yer imiş.
İrili ufaklı insan piç oldu,
Onlar doğdu geçinmesi güç oldu,
Altı arap atlı şahbaz nic’oldu,
Mamur sandım yalan dünya çürümüş.
Okuttuğun tutmaz oldu alimler,
Kalmadı adalet arttı zulümler,
Terlemeden mal kazanan zalimler,
Can verirken soluması zor imiş.
Kulak verdim dört köşeyi dinledim,
Meğer gıybetimi eden çoğ imiş,
Çok yaşayıp mihnet ile ölmeden,
Az yaşayıp dem sürmesi yeğ imiş.
Dadaloğlu’m der ki sözüm vasiyet,
Benim sözüm dinleyene nasihat,
Besmelesiz kazanılmış piç evlat,
O da dünyasına ziyankar imiş.
Kaman’ı Yurt Edelim
Bozoklu’dan düştük yola,
Malya sanki Çukurova,
Çiçekdağı sarp bir kale,
Hep birlikte düze geldik.
Şu Kaman’ın dağlarına,
Selam verdim ağlarına,
Civan bir genç buyur etti,
Çardaklıca bağlarına.
İzzet-ikram -toylar oldu,
Kavim-Kardeş söze geldi,
Allı gelin şerbet sundu,
Ballar katmış çanağına.
Sürüleri otlatalım,
Sinsin- cirit oynatalım,
Atlarımız kolu kısa,
Hendek-çukur atlatalım.
Avşaroğludur dadalım,
Türkmen soyuna gidelim,
Hamurumuz hep bir yerden,
Gel burayı yurt edelim.
Bomboş Geldik Kaman’a
Avşarlara oyun edip sürdüler,
Döneklere rütbe geldi duydun mu?
Türkmenleri top- tüfek kırdılar,
Ermeni’den casus oldu duydun mu?
Boş kaldı yaylalar, sürüsüz dağlar,
Yıkıldı obalar, analar ağlar,
Bozoklu denilen yerdeki beyler,
Göçmenleri soyuyormuş duydun mu?
Cerit avşar birleşip de göçelim,
Seyfe gölün soğuk suyun içelim,
Kalmış ise dost ve yaren seçelim,
Her bir taraf düşman olmuş duydun mu?
Aşa aşa Çiçekdağı yol ettim,
Kırşehir’e geçip vadiye girdim,
Yeşiller içinde bir belde gördüm.
Muhaciri seviyorlar duydun mu?
Dadaloğlu der ki dağıldık bittik,
Gurbet ellerinde perişan olduk.
Atları- sürüyü söyleyin nittik,
Bomboş geldik, şu Kaman’a duydun mu?
Kral Kızı İle Dadaloğlu
Kral kızı:
Sefa geldin civan yiğit,
Söyleşelim heman yiğit,
Yenemezsen beni eğer,
Vermem sana aman yiğit.
Dadaloğlu:
Sen ne dersin ey güzel peri,
Kolay vermem seri,
Ya alırım seni burdan,
Yahut dönüp gitmem geri.
Kral kızı:
Kral kızı derler bana,
Bir gelmişim bu cihana,
Kıydığımı duymadın mı,
Tamam otuz dokuz cana.
Dadaloğlu:
Babam Musa adım veli,
Memleketim Avşareli,
Aklımdan yok hiçbir zorum,
Kırkıncıyı sanma deli.
Kral kızı:
Beni dedin geldin ise,
Hak nuruna kandın ise,
Eğer aşık oldun ise,
Bil de cevap ver bana,
Gönül suyu akar mı,
Yerli taş yerinden kalkar mı?
Dadaloğlu:
Kız o sual öyle söylenmez,
İnip aşkın deryası boylanmaz,
Poyrazın döneğinde duman eylenmez,
Eloğlu vazgeçerse serinden,
Yerli taşı kaldırır yerinden.
Kral kızı:
O nedir ki gökyüzünde hellenir,
O nedir ki yeryüzünde göllenir,
O nedir ki yel vurmadan sallanır,
Usta isen ver cevabın dadaloğlu?
Dadaloğlu:
O buluttur gökyüzünde hellenir,
O yağmurdur yeryüzünde göllenir,
O dünyadır yel değmeden sallanır,
Zelzeleyi öğren de gel kralın kızı.
Kral kızı:
O nedir ki yok ediyor denizi,
O nedir ki gösteriyor benizi,
O nedir ki uyuz eder domuzu,
Şimdi seni bunalttım mı dadaloğlu
Dadaloğlu:
O kayıktır yol ediyor denizi,
O aynadır gösteriyor benizi,
O küncüdür uyuz eder domuzu,
Sen de kaşın uyuz olup kralın kızı.
Kral kızı:
O nedir ki yere düşüp çürümez,
O nedir ki ölür gider farımaz,
O nedir ki yolda kendi yürümez,
Var mı verecek cevabın dadaloğlu.
Dadaloğlu
O cevherdir yere düşüp çürümez,
O gönüldür ölür gider farımaz,
O gölgedir yolda kendi yürümez,
Sen de benden farıma kralın kızı.
Kral kızı:
Bugün aman verdim iyi bilesin,
Yarın yine huzuruma gelesin,
Ya belani ya mevlanı bulasın,
Zorlu aşıkmışsın ey dadaloğlu.
Dadaloğlu:
Selam olsun benden yavuz kırklara,
Kırkının da çıktı yüzleri kara,
Bana satır kılıç eylemez para,
Meydan benim olur elbet yarın da.
Kral kızı
Bir kral kızıyım gökte uçarım,
Mert hasım üstüne kanat açarım,
Dost da olsa vermem namerde aman,
Başına semadan ateş saçarım.
Dadaloğlu:
Bir Dadaloğluyum gökte uçamam,
Kimsenin üstüne kanat açamam,
Varsa bir kusurum o da şu benim,
Namert kapısından çıkıp kaçamam.
Kral Kızı:
O nedir ki yere düşüp paslanmaz,
O nedir ki suya düşüp ıslanmaz,
O nedir ki etin kessen seslenmez,
Üçünden birini de bilsen kabulüm.
Dadaloğlu:
O güneştir suya düşüp ıslanmaz,
O altındır yere düşüp paslanmaz,
O ölüdür etin kessen seslenmez,
Var mı başka sözün kralın kızı.
Kral kızı:
O nedir ki bir çıkanda pir çıkar,
Hak yapısı koca binayı yıkar,
Ardından niceler ağlayıp bakar,
Bil de yırt kefeni ey dadaloğlu.
Dadaloğlu:
Hak yapısı koca bina bedendir,
Onu yıkan ondan çıkıp gidendir,
Can çıkanda herkes ağlar nedendir,
Sen de bunu anlat kralın kızı.
Yerinme de kral kızı yerinme,
Hakkın bir de yarını var yarını,
Tatlı dilden alınma hem yerinme,
Kem kelamdır delen senin bağrını.
Hakka şükür bulabildin dengini,
Yine de et dengin ile cengini,
Mert rakibin at başına sengini,
Gül döşeme çakıl dök de yap yollarını.
Kral kızı:
Karadır da kaşlarımın arası,
İnci mercan dişlerimin arası,
Sarı öküzün tırnağının arası,
Kaç bin yıllık yoldur bil dadaloğlu,
Dadaloğlu:
Karadır da kaşlarının arası,
İnci mercan dişlerinin arası,
Sarı öküzün tırnağının arası,
Yüzbin yıllık yoldur kralın kızı.
Kral kızı:
Denizin yarısı mildir de mildir,
Akar gider suyu güldür de güldür,
Gökyüzünde olan yıldızlar kaçtır,
Say da ver cevabın ey dadaloğlu.
Dadaloğlu:
Denizin yarısı kildir de kildir,
Akar gider suyu güldür de güldür,
Sen göğe yedi kat merdiven kurdur,
Ben çıkıp sayayım kralın kızı.
Kral kızı:
Gökten kara kuş da kimlere indi,
Ali’nin kandili nerede yandı,
Dünyanın binası ne gün kuruldu,
Söyle ki bileyim ey dadaloğlu.
Dadaloğlu:
Gökten kara kuş da Yusuf’a indi,
Ali’nin kandili havada yandı,
Dünyanın binası bugün kuruldu,
Bugün de pazardır kralın kızı.
Kral kızı:
Şol ağacın kökü aşağı döndü,
Onun kokusuna her kimler kandı,
Kabe’nin eşiğini kim yapıp yondu,
Ol kurbanlık kimdi ey dadaloğlu.
Dadaloğlu:
Şol ağacın kökü aşağı döndü,
Onun kokusuna mumcular kandı,
Kabe’nin eşiğine İbrahim yondu,
İsmail’di kurban kralın kızı.
Kral kızı:
O nedir ki minareyi sallıyor,
O nedir ki Zülfikar’ı telliyor,
O nedir ki hocasız dil belliyor,
Bil de mevlanı bul ey dadaloğlu.
Dadaloğlu:
O zelzele minareyi sallıyor,
O Ali’dir Zülfikar’ı telliyor,
O bebektir hocasız dil belliyor,
Var mı sözün soyle kralın kızı.
Kral kızı:
Gerde dadaloğlu gerde,
Sen uğrattın beni derde,
Yüzceğizin görsem gayrı,
Kalksın da şu kara perde.
Dadaloğlu:
Yücesine çıktım baktım engine,
Ovasının köpüklenmiş selleri,
Yiğit olan düşmez ise dengine,
Kendisine güldürür hep elleri.
Yücesinden bakıp gördüm uzağı,
Kahpe düşman kurar m’ola tuzağı,
Seçemedim kırgız ile kaçağı,
Daha kimler tuttu acep yolları.
Çok geçmeden nice atlı sokulur,
Cümlesi de yolumuza dökülür,
Yenilirsem boyuncuğum bükülür,
Eller derer has bahçenin gülleri.
Beri gel de kral kızı beri gel,
Kollarımı kemer yapsın ince bel,
Saçların omuza dökülsün tel tel,
Koklayıp öpeyim beyaz elleri.
Dadaloğlu der ki halim yamandır,
Dağ başları yine tozdur dumandır,
Hak bilir ya bugün hodri meydandır,
Tutmak gerek geçtikleri belleri.
Şu yalan dünyaya geldim geleli,
Severim kır atı bir de güzeli,
Değip on beşime kendim bileli,
Severim kır atı bir de güzeli.
Atın beli kısa boynu uzunu,
Kuru suratlısı elma gözünü,
Kızın lik iplik süt beyazını,
Severim kır atı bir de güzeli.
Atın büyük sağrı kalkan döşlüsü,
Kalem kulaklısı çekik kaşlısı,
Güzelin de dal boylu samur saçlısı,
Severim kır atı bir de güzeli.
At koşu tutmasın çıktığı zaman,
Yalı kaval gibi yıktığı zaman,
At dört kız on beşe yettiği zaman,
Severim kır atı bir de güzeli.
Dadaloğlu hile yoktur işimde,
Yiğit olan yiğit görür düşünde,
At dördünde güzel on beş yaşında,
Severim kır atı bir de güzeli.
Kral kızı:
Yüce Haktan bir dileğim var benim,
Yaşadıkça yarden cüda etmesin,
Yar yanında geçer olsun her günüm,
Kem rakibin bağında gül bitmesin.
Aradım da en son buldum dengimi,
Yar hasmıylan çıkıp ettim cengimi,
Sen söyle ben dolduram çöngümü,
Muhabbetlik aramızdan gitmesin.
Kara meşe üzerinde mazı var,
Aramızda nice nice tazı var,
Şah Suna’nın verilmiş bir sözü var,
Olur mu hiç ikrarın gütmesin.
Beri gel de aslan yarim beri gel,
Niceleyin sarılırız görsün el,
Zülüflerim dökem yüzüne tel tel,
Binbir buse az gelsin de yetmesin.
Dadaloğlu:
Dostun bahçesinden yad el geçmesin,
Kurutur ha nazlı dilber kurutur,
Senin sevdan yüreğimde yağ komaz,
Eritir ha nazlı dilber eritir.
Yüksek olur Arap atın kaltağı,
Korkarım bir kötü tutar eteği,
Eşsiz kalmaz hiç yiğitin yatağı,
Geri dur da nazlı dilber geri dur.
Arap at üstünde olsa postumuz,
İkrarından dönmez yine dostumuz,
Bir gün kara toprak örter üstümüz,
Çürütür ha nazlı dilber çürütür.
Dadaloğlum der ki ben ne yapayım,
Hangi din hak ise ona tapayım,
Eğil de bir al yanaktan öpeyim,
Beri dur da nazlı dilber beri dur.
Dadaloğlu:
Ölürüz de kömür gözlüm ölürüz,
Dost ağlasın zalim felek utansın,
Kıyamette kavuşmak var biliriz,
Dost ağlasın kahpe felek utansın.
Bir çıkmaza girdi bugün yolumuz,
Geçit vermez sağımızla solumuz,
Kalır gayri bizim burda ölümüz,
Mert ağlasın namert olan utansın.
Avşareli yaylasına göçmedik,
Aşın yeyip sularını içmedik,
Tenhalarda kendimizden geçmedik,
Can ağlasın hain felek utansın.
Dadaloğluyum yine coştu çağladı,
Ak üstüne karaları bağladı,
Fırkat odu yüreciğim dağladı,
Ben ölende Çapanoğlu utansın.
Kral kızı:
N’olaydı da civan yarım n’olaydı,
Sen gelmeden bana ecel geleydi,
Bir çıkımlık cancağızım alaydı,
Böyle rüsva olmayaydım cihanda.
Neyledim de Hakka büyük söyledim,
Ne akılla kırkıncıyı diledim,
Cahil idim nettiğimi bilmedim,
Zalim diye çıktı adım her yanda.
Babam gelir arkasında yüz atlı,
Cümlesi de sanki kuştur kanatlı,
Sen ölürsen derdim olur bin katlı,
Yar yetimi kalırım ben meydanda.
Deli Osman gayri kına yakınsın,
Böbür böbür dört bir yana bakınsın,
Emme benden gece gündüz sakınsın,
Öldürürüm ilk fırsatı bulanda.
Kral kızı söyler sana andını,
Şimdiden yok bilsin derim kendini,
Bağlasalar parçalarım bendimi,
Yatacağım bilsem bile zindanda.
Dadaloğlu:
Can evimden vurdu felek neyleyim,
Ben ağlarım çelik teller iniler,
Ben almadım toprak aldı koynuna,
Yarim diye bülbül diller iniler.
Doya doya mah cemalin görmedim,
Saçlarını çözüp çözüp örmedim,
Bir gececik sefasını sürmedim,
Saramadığım ince beller iniler.
Kara olur Okçular’ın yoncası,
Görülmemiş kainatta buncası,
Açılmadan kopup düştü goncası,
Bahar ağlar açan güller iniler.
Gider oldum Avşareli yoluna,
Bakamam gayri bu diyarın gülüne,
Karaları taksın Çapan koluna,
Yağız atlı ince kullar iniler.
Göremedim baharını yazını,
Çalamadım santurunu sazını,
Özge yarin nice çekem nazını,
Gözlerimden akan seller iniler.
Varayım da mezarına varayım,
Başucunda el kavuşup durayım,
Bıktın mıydın benden deyip sorayım,
Mezarına giden yollar iniler.
Yürü bire Dadaloğlu yürü git,
Dertli dertli Çukurova yolun tut,
Bunda suçun varsa Hakk’a tövbe et,
De ki gayri bizim iller iniler.
Oturmuş Ak Gelin Taşın Üstüne
Oturmuş ak gelin taşın üstüne,
Taramış zülfünü kaşın üstüne,
Bir selam geldi başım üstüne,
Alırım kız seni, komam illere.
Bir taş attım karlı dağlar ardına,
Yuvarlandı düştü yarin yurduna,
Ben yeni de düştüm sevda derdine,
Alırım ahdimi, komam illere.
Atımın kuyruğu cura saz gibi,
Divana vurmuş da ergen kız gibi,
Alarmış yanağı bahar yaz gibi,
Getirin kır atım, göçem illere.
Dadaloğlu der de, oldum kastana,
Gelip geçer selam verir dost bana,
Göçeyim mi bilmem Namrun üstüne,
Çekilem mi kahpe Bulgar illere?
Sana Derim Hasan Kalesi
Sana derim Hasan Kalesi sana,
Alt yanında döğüş oldu, yön oldu,
Yiğit olan yiğit çıktı meydana,
Koç yiğitler arap ata bin oldu.
Akşamki gördüğüm şu kara düşler,
Hesaba gelmedi kesilen başlar,
Eyerlen atımı küçük kardaşlar,
Hünkâr tarafından bize gel oldu.
Akşamınan ikindinin arası,
Aldı beni şu düşmanın yarası,
Ecel geldi ölmemizin sırası,
Ağladı el-oba gözü kan oldu.
Dadaloğlu’m der ki belim büküldü,
Gözümün cevheri yere döküldü,
Üç yüz atlı ile cenge çıkıldı,
Yüzü geldi iki yüzü dön oldu.
Senin Bana İncindiğin Nedendir
Sana derim elâ gözlü meleğim,
Senin bana incindiğin nedendir,
Kereminden makbul eyle dileğim,
Senin bana incindiğin nedendir.
Yolunda âh edip kanları döken,
Olurmuş engelin gözüne diken,
Bunca yıllar senin meddahın iken,
Senin bana incindiğin nedendir.
Gönül verdim ben de sen servi dala,
Cevri çektirdin irgürdün bu hâle,
Söyle, günah mıdır âşıka nâle,
Senin bana incindiğin nedendir.
Kuloğlu eydür, ki sözlerim haktır,
Âşkın kitabında müşkülüm yoktur,
Tenha söyleşelim sualim çoktur,
Senin bana incindiğin nedendir.
Şu Yalan Dünyaya Geldim Geleli
Şu yalan dünyaya geldim geleli,
Severim kır atı bir de güzeli,
Değip on beşime kendim bileli,
Severim kır atı bir de güzeli.
Atın beli kısa boynu uzunu,
Kuru suratlısı elma gözünü,
Kızın iplik iplik süt beyazını,
Severim kır atı bir de güzeli.
Atın höyük sağrı kalan döşlüsü,
Kalem kulaklısı çekiç başlısı,
Güzelin dal boylu samur saçlısı,
Severim kır atı bir de güzeli.
At koşu tutmasın çıktığı zaman,
Yalı kaval gibi yıktığı zaman,
At dört kız on beşe yettiği zaman,
Severim kır atı bir de güzeli.
Dadaloğlu’m hile yoktur işimde,
Yiğit olan yiğit görür düşünde,
At dördünde güzel on beş yaşında,
Severim kır atı bir de güzeli.
Turnam Gelir Katar Katar
Turnam gelir katar katar,
Kanadın boynuna atar,
Seher ile bir kuş öter,
Ötüşü gül dalınd’olur.
Kır-atın sarı donlusu,
Yiğidin gözü kanlısı,
Güzelin göğsü benlisi,
O da Aydın ilind’olur.
Kederlenme deli gönül,
Yiğide hürmetler olur,
Namlı namlı kar istersen,
O da Çiçek Dağınd’olur.
Dadal’ım ben yoktur malım,
Her sözlerim Hakk’a malum,
Allah’ın sevdiği kulum,
Sevdiceğim yanımd’olur.
Yedi İklim Dört Köşeyi Dolandım
Yedi iklim dört köşeyi dolandım,
Meğer dünya her tarafta bir imiş,
Ben dünyayı Al’Osman’ın sanırdım,
Meğer dünya yüz sultanlık yer imiş.
İrili ufaklı insan piç oldu,
Onlar doğdu geçinmesi güç oldu,
Altı Arap atı şahbaz niç’oldu,
Mamur sandım yalan dünya çürümüş.
Okuduğun tutmaz oldu alimler,
Kalktı da adalet arttı zulümler,
Terlemeden mal kazanan zalimler,
Can verirken soluması zor imiş.
Kulak verdim dört köşeyi dinledim,
Meğer gıybetimi eden çoğ imiş,
Çok yaşayıp mihnet ile ölmeden,
Az yaşayıp dem sürmesi yeğ imiş.
Dadaloğlu’m der ki sözüm vasiyet,
Benim sözümü dinleyene nasihat,
Besmelesiz kazanılan piç evlat,
O da dünyada ziyankar imiş.
Yine Tuttu Gavur Dağın Boranı
Yine tuttu Gavur Dağ’ın boranı,
Hançer vurup açarladı yaramı,
Sana derim Mıstık Paşa ereni,
İçindeki bunca beyler niç’oldu?
Sabahaca kandilleri yanardı,
Soytarılar fırıl fırıl dönerdi,
Ha deyince beşyüz atlı binerdi,
Sana inip konan beyler niç’oldu?
Ağlayı ağlayı Dadal’ım söyler,
Vefasız dünyayı şu insan n’eyler?
Bir yiğidi bir kötüye kul eyler,
Şimd’en sonra yaşaması güç oldu.
Yüce Dağ Başında Kamber Tay Olur
Yüce dağ başında Kamber tay olur,
Korkarım ki emeklerim zay’olur,
Sevda sevda derler üç beş ay olur,
Bizim sevda senesini doldurur.
Arkını yaptım da suyu akmıyor,
Kahpe felek hiç yüzüme bakmıyor,
Çok yuva bekledim cücük çıkmıyor,
Boş yuva bekleyen yoz kuşa döndüm.
Şu felekle bir oyuncak oynadım,
Oynadım da oyunumda yenildim,
Farzını kıldım sünnetinde yanıldım,
Beş vakit namazı kılmışa döndüm.
Der Dadaloğlum da nedip n’etmeli,
Sözlerimi birem birem tutmalı,
Mirasçıya kalacak malı n’etmeli,
Üç beş oğlan olmadıktan gerü.
Yücesine Çıktım Baktım Engine
Yücesine çıktım, baktım engine,
Ovasının köpüklenmiş selleri,
Yiğit olan düşmez ise dengine,
Kendisine güldürür bütün elleri.
Yücesinden bakıp gördüm uzağı,
Kahpe düşman kurar’mola tuzağı,
Seçemedim hırsız ile kaçağı,
Daha kimler tuttu acep yolları.
Beri gel de yayla kızı beri gel,
Kollarımı kemer yapsın ince bel,
Saçların omuza dökülsün tel tel,
Koklayıp öpeyim beyaz elleri.
Dadaloğlu der ki halim yamandır,
Dağ başları yine tozdur dumandır,
Hak bilir ya, bugün hodri meydandır,
Tutmak gerek geçitleri beleri.
Yükseklerde Şahin Gibi Süzülür
Yükseklerde şahin gibi süzülür,
Enginlerde turna gibi düzülür,
Haçan dostu ansam gönlüm üzülür,
Şimdi döndüm düzen tutmaz tele ben.
Adama bakışta bir hoşça bakar,
O dostun hasreti sinemi yakar
Ak göğüs arası misk gibi kokar,
Bülbül gibi kona idim dala ben.
Dadaloğlu der ki zatı zatınan,
Bir güzel sevdim ben pek firkatinen,
Önü sinebentli bir al atınan,
Düşeyidim o dost ile yola ben.
Yürü Yiğit Yürü Yol İlen Yürü
Yürü yiğit yürü yol ilen yürü,
Ağustosta erir dağların karı,
Gayet güzel olsa yiğidin yârı,
O yiğit yanına nazınan gelir.
Yürü yiğit yürü yolundan kalma,
Her yüze güleni dost olur sanma,
Ölümden korkup da sen geri durma,
Yiğidin alnına yazılan gelir.
Sana derim sana ey kınalı taş,
Çözümden akıttım kanlar ile yaş,
Göllerde oynayan iki yeşil baş,
Göllerin safası kazınan gelir.
Misis köprüsünde kollarım bağlı,
Ayrılık elinden ciğerim dağlı,
Göksun’a varınca Bayazıtoğlu,
Sana gelen beyler sözinen gelir.
Dadaloğlu’m der kollarım bazılı,
Atım gök kır attır yanım tazılı,
Gelir koyunları yanı kuzulu,
Karışmış sağmalı yozunan gelir.