Güneş sisteminde Dünyanın dışında hayat var mı yok mu?
Dünyanın geleceği şu an için karamsar bir tablo çiziyor. Çünkü artan nüfus, küresel ısınma ve iklim değişiklikleri ile yavaş yavaş yaşam kaynakları bitiyor. Bilim insanları yaşamı başka gezegenlerde aramak için yıllardır uğraşıyor. Astronomlar araştırmalara devam ettikçe hergün yeni bir umut doğuyor. Güneş sisteminde Dünyanın dışında hayat var mı yok mu? Dünya dışı yaşam var mı? sorularına yeni keşiflerden çıkan raporlar eşliğinde cevaplayalım.
Güneş sisteminde Dünyanın dışında hayat var mı yok mu?
Güneş sisteminde başka bir yaşama dairen umut verici dört gezegen veya uyduyla birlikte Venüs’teki son fosfin keşfine mercek tutuyoruz. Sadece Venüs değil 4 farklı gezegen ve uyduda da“yaşam ihtimali” var!
Astronomi meraklıları için geçtiğimiz günlerde heyecan verici bir gelişme yaşandı; Venüs’teki fosfin keşfi. Bu keşif, uzayda yaşam olup olmadığı sorusuna kesin olarak karşı çıkanlara, bilimin hınzır bir gülümsemesi anlamına geliyor. Her ne olursa olsun bilim insanlarının, hiçbir şeyi ne kesin olarak kabul ne de baştan reddetmesinin doğru yaklaşımlar olmadığını akıldan çıkarmamak gerekiyor. “Uzayda yaşam ihtimali” konusu da bunlardan biri.
Dünyanın bir yaşam merkezi olmasının en önemli kaynağı su ve oksijen. Dünya’nın biyosferi, bildiğimiz anlamda yaşam için gerekli tüm bilinen bileşenleri içeriyor; likit su, en az bir enerji kaynağı ve biyolojik olarak yararlı element ve moleküller. İşte Venüs’ün “bulutlarındaki” fosfin keşfi de bize bu bileşenlerin en azından bazılarının Güneş sisteminin başka yerlerinde de var olabileceğini hatırlatıyor.
Bilim insanlarının bugüne kadar elde ettiği bilgilere göre yaşam ihtimalinin en olası olduğu dört gezegen veya uydu: Mars, Jüpiter’in uydusu Europa, Satürn’ün uydusu Enceladus ve Satürn’ün en büyük uydusu Titan.
Filmlerde gördüğümüz ikiden fazla kolu ve bacakları veya birkaç gözü, anteni olan uzaylılarla halen karşılaşmadık. Peki ya başka gezegenlerdeki yaşam formları, bildiğimizden farklı, belki gözle göremeyeceğimiz özelliklere sahipse? Veya “uzayda yaşam” derken belki de daha küçük organizmalardan bahsediyorsak?
Şimdi dünya dışında hayat olabilecek 4 yeri kısaca inceleyelim.
1. Mars
Güneş sisteminde gezegenimize en çok benzetilen dünyalardan birinde, namı diğer Kızıl Gezegen’deyiz. İlk aday Mars. Zira 24,5 saatlik bir günü, mevsimlerle genişleyen ve daralan kutup buzulları ve gezegenin tarihi boyunca “su” tarafından şekillendirilmiş çok çeşitli yüzey özelliklerine sahip.
Güney kutup buzulunun altında bir gölün ve Mars atmosferinde, mevsime ve hatta günün saatine göre değişen metanın tespiti, Mars’ı yaşam için çok ilginç bir aday haline getiriyor. Metan önemli, çünkü biyolojik işlemler yoluyla üretilebiliyor.
Ancak Mars’taki metanın gerçek kaynağı henüz bilinmiyor. Gezegenin bir zamanlar yaşama elverişli olabilecek bir çevreye sahip olduğuna dair kanıtlar göz önüne alındığında burada geçmiş bir yaşam formunun veya formlarının yaşamış olması mümkün.
Bugün Mars, neredeyse tamamen karbondioksitten oluşan çok ince ve kuru bir atmosfere sahip ki bu, Güneş ve kozmik radyasyona karşı yetersiz koruma sağlıyor. Ancak şunu da akıldan çıkarmamak gerekiyor ki Mars, yüzeyinin altında bazı su rezervlerini tutmayı başardıysa yaşamın halen var olması imkânsız değil.
Mars hakkında ilginç özellikler, Mars’da yaşam ile ilgili araştırmaların sonucu ve Mars’la ilgili linklerimiz yazımızın en alt kısmındadır.
2. Jüpiter’in uydusu Europa
Europa, Jüpiter’in diğer üç büyük uydusuyla birlikte 1610’da Galileo Galilei tarafından keşfedildi. Boyut olarak Dünya’nın uydusu Ay’dan biraz daha küçük ve gaz devi gezegenini 3,5 günde bir 670.000 km’lik yörüngeyi dolaşarak izliyor. Europa, Jüpiter’in ve diğer Galilean uydularının birbiriyle “yarışan” yerçekimi alanları tarafın- dan sürekli olarak sıkışıp geriliyor, bu süreç “gelgit esnemesi” olarak biliniyor.
Europa’nın, Dünya gibi jeolojik olarak aktif bir “dünya” olduğuna inanılıyor, çünkü güçlü gel- git esnemesi, kayalık ve metalik iç kısmını ısıtıyor ve onu kısmen erimiş halde tutuyor. Europa’nın yüzeyi ise geniş bir su buzu alanı. Pek çok bilim insanı, donmuş yüzeyin altında, ısının esneyerek donmasının engellendiği ve belki de 100 km’den fazla derinlikte bir sıvı su tabakası -küresel bir okyanus olduğunu düşünüyor.
Bu okyanusun kanıtı, yüzey buzundaki çatlaklardan patlayan gayzerleri, zayıf bir manyetik alanı ve altta dönen okyanus akıntıları nedeniyle deforme olmuş olabilecek yüzeydeki kaotik araziyi içeriyor. Bu buzlu kalkan, yüzey altı okyanusu, Jüpiter’in acımasız radyasyon kuşaklarının yanı sıra aşırı soğuk ve uzay boşluğundan koruyor.
Bu okyanus dünyasının dibinde hidrotermal menfezler ve okyanus tabanı volkanları bulunuyor olabilir. Dünya’da bu tür özellikler genellikle çok zengin ve çeşitli ekosistemleri destekliyor.
İlginizi çekebilir: Jüpiter gezegeni üzerinde güneş tutulması böyle gözüküyor
3. Satürn’ün uydusu Enceladus
Tıpkı Europa gibi yüzey altı sıvı su okyanusuna sahip buzla kaplı bir uydu olarak bilinen Enceladus, Satürn’ün yörüngesinde dolaşıyor. İlkin güney kutbunun yakınındaki muazzam gayzerlerin keşfinin ardından potansiyel olarak “yaşanabilir bir dünya” olarak bilim insanlarının dikkatini çekmişti.
Bu su jetleri, yüzeydeki büyük çatlaklardan kaçıyor ve Enceladus’un zayıf yerçekimi alanı da göz önüne alındığında uzaya “kaçıyor”. Bu da bir yeraltı sıvı su deposunun açık kanıtı.
Söz konusu gayzerlerde su tespit edilmesinin yanı sıra bir dizi organik molekül ve belki de en önemlisi, Cassini uzay keşif aracı, burada yalnızca sıvı su ve kayanın 90 santigrat derecenin üzerindeki sıcaklıklarda etkileşime girdiği yerlerde üretilebilen silika partikülleri tespit etti. Bu, okyanus tabanında hidrotermal menfezlerin varlığının çok güçlü bir kanıtıdır ve yaşam için gerekli kim- yayı ve yerel enerji kaynaklarını sağlayabilir.
İlginizi çekebilir: Satürn’ün Enceladus uydusu Dünya’ya hangi yönleriyle benziyor?
4. Satürn’ün en büyük uydusu Titan.
Satürn’ün en büyük uydusu olan Titan, önemli bir atmosfere sahip Güneş sistemindeki tek uydu olarak tanınıyor. Karmaşık organik moleküllerden oluşan “turuncu” pus ve su yerine bir metan hava sistemi içeriyor. Mevsimsel yağmurlar, kurak dönemler ve rüzgârın yarattığı yüzey kum tepeleri de Titan’ın karakteristik özelliklerinden.
Atmosferi çoğunlukla, bilinen tüm yaşam biçimlerindeki proteinlerin yapımında kullanılan önemli bir kimyasal element olan nitrojenden oluşuyor. Radar gözlemleri, sıvı metan ve etan nehirleri ve göllerinin varlığını ve muhtemelen kriyovolkanların varlığını tespit etti.
Lav yerine sıvı su püskürten yanardağ benzeri özelliklerden bahsediyoruz. Bu, tıpkı Europa ve Enceladus gibi Titan’ın bir alt yüzey sıvı su rezervine sahip olduğunu gösteriyor. Güneş’ten bu kadar fazla bir uzaklıkta, Titan’ın yüzey sıcaklıkları likit su için çok olacak şekilde -180˚C kadar soğuk.
Bununla birlikte, Titan’da bulunan kimyasallar, potansiyel olarak karasal organizmalardan temelde farklı kimyaya sahip yaşam formlarının orada da var olabileceğine dair spekülasyonları artırmış durumda.
İlginizi çekebilir: Güneş sistemindeki gezegenleri ne kadar tanıyorsunuz?