Gelecekte içme suyu sorunu nasıl çözülecek? Atık sular tekrar içilebilir mi?
Atık sulardan içme suları yapma fikri kimilerine iğrenç gelse de gelecek yıllarda bunlara mecbur kalacağımızı söylemek için kahin olmaya artık gerek yok. Su kaynakları artık tükenmeye başlıyor ve küresel ısınma ile artacak olan kuraklıklar, artan nüfusla, su rezervleri bitecek. Peki susuzluktan ölecek miyiz? Nasıl su bulacağız? bu sorunla insanlığın nasıl baş edeceği ile ilgili bir yazı hazırladık. Hayatın kaynağı su olmadan nasıl yaşarız? Deniz suyundan içme suyu üreten tesisler işe yaramıyor mu? Gelecekte içme suyu sorunu nasıl çözülecek? Atık sular tekrar içilebilir mi? Atık suların arıtımı nasıl yapılır, su nasıl temizlenebilir? Yağmur suyu neden depolanmıyor? Kirli sular nasıl arıtılır? Kirli suları arıtan pipetler işe yarıyor mu? Bu soruların cevabını merak ediyorsanız yazımızı okumaya devam edin.
Gelecekte içme suyu sorunu nasıl çözülecek? Atık sular tekrar içilebilir mi?
Uzay çağında olmamıza rağmen, Dünyada doğal su kaynağı biten ilk kentlerden biri olan Güney Afrika’nın Cape Town kentinden sonra İstanbul‘un da içinde olduğu 11 büyük kent daha olduğu belirlendi.2016 yılından beri İstanbul susuzluğa doğru yavaş yavaş gidiyor. Bu sürpriz bir durum muydu? Tabi ki hayır eninde sonunda tüm dünya genelinde olduğu gibi su kaynakları giderek tükenecek.
Dünyanın yüzde 70’i sularla kaplı olmasına rağmen içme suyu kaynaklarının çok az oluşu şaşırtıcıdır.
Birleşmiş Milletler yaptığı son araştırmada önümüzdeki 20 yılda ciddi bir insanlık dramı yaşanabileceğini düşünüyor. “Su stresi” adı verilen bu durum, insanların içme su kaynaklarından çok uzaklarda yaşamak zorunda kalacağı, yıllık kişi başına 1700 metreküpün altında içme suyu ihtiyacı düştüğü ana denmektedir.
Birleşmiş Milletler‘in onayladığı araştırmalarda, 2030 yılından sonra su ihtiyacı şimdinin yüzde 40 daha fazlası olacak. Bunun nedeni hem nüfus hem de küresel ısınma gibi çevresel faktörler.
Bir yandan kuraklık diğer taraftan dünya nüfusunun artması ile yok olacak olan temiz su kaynakları, gelecekte su sorununun olacağını gösteriyor. Bilim insanları bu sorunla mücadele etmek adına çalışmalara başladı bile.
Akıllara önce gelen deniz suyunu nasıl içme suyuna çevirebiliriz idi. Bu yol hem çok pahallı hemde denizlerdeki ekolojik dengeyi bozup, kaş yapalım derken göz çıkarma aşamasına geldiğinden alternatif yollar denenmesi gerekiyordu.
Peki kullandığımız suları yani WC, Banyo, Çamaşır ve Bulaşık makinelerinden çıkan atık suları tekrar kullanabilir miydik? Tabi ki evet. Bunla ilgili Avustralya’nın Perth kentinde çalışmalar yapıldı bile.
Yapılan projenin adı “tuvaletten musluğa”. Fikir size mide bulandırıcı gibi gelse de durum bildiğiniz gibi zor değil. Kanalizasyondan işlenen su, işlenerek sanki bir kaynak suyuymuş gibi aynı eski tadı ile içimlik suyu yeniden kullanımı ile gerçekten başarılı bir kullanım sunuyor.
Batı Avustralya Üniversitesi’ndeki bilim insanlarından biri çevre mühendisi Anas Ghadouani, hem kuraklığın hem de nüfusun artması nedeniyle bir çok şehirde atık sudan geri dönüşüm sistemini hayata geçireceğini söylüyor. Eğer bugün içmiyorsanız gelecekte bundan kaçamayacağınızı belirtiyor.
Melbourne Üniversitesi’nden kimya mühendisi Peter Scales, yaptığı hesaplamalar göre eğer atık sularını geri dönüşüme sokulması halinde, şehrin elindeki su kaynakları yüzde 60 oranından kazançlı oluyorlar.
Özellikle gelecek için deneme yapan belediyeler, bölgedeki atık suların geri dönüşüm ile, tarımsal sulamalarda kullanılmakta.
Atık sular nasıl temizlenir?
Peter Scales geri dönüşüm suların nasıl temizlendiği hakkında bilgiler veriyor. Atık su filtrelerinden geçen sudaki katı maddeler arındırılıp, ardından osmoz denilen ters geçişim ile tekrar içindeki en ufak parça kalana dek eleniyor. İçinde herhangi bir parça mikro parça kalmayınca da mor ötesi ışıklar kullanılarak içindeki mikroorganizmalar yok ediliyor.
En önemli sorun bu suları tekrar içmede yaşanan psikolojik etki olduğunu söyleyen Peter Scales insanların bu suya bakınca kusmaları geldiğini, yapılan bir araştırmayı da örnek gösterdi. ABD’de 2 bin kişiyle yapılan bir araştırmada atık sulardan tekrar arıtılarak elde dilen suyu içer misiniz sorusuna cevap vermişti. Yüzde 50 oranında evet çıkarken, yüzde 37’si kararsız, yüzde 13’ü ise kesinlikle içmeyeceğini söylemişti.
Hatta buna resmi bir halk oylaması da var. 2006 yılında Avustralya’nın doğusunda kalan Toowoomba şehri kuraklık sıkıntısı yaşarken, yerel yönetimin atık suları tekrar kullanmak için yaptığı referandumda şaşırtıcı olarak yüzde 62 hayır oyu çıkmıştı. Siyasi olarak da halkın çoğunda atık sulardan elde edilecek suya kötü gözde bakılıyor. Peter Scales bunun gelecekte ciddi bir sorun olacağını söylüyor.
Kuraklık ve susuzlukla mücadele eden Avustralya’da son 15 yıl ciddi çalışmalar var. Sadece Perth şehrinde dolu olması gereken barajların doluluk oranının yüzde 33’leri geçmediği görüldü. Uzmanlar eğer halkı ciddi bir şekilde sorunun büyüklüğünü anlatıldığında siyasi hayır oyunun zamanla evet oyuna dönüşeceğini söylüyor.
Deniz suyundan içme suyu üreten tesisler işe yaramıyor mu?
Özellikle çöl ve kuraklık yaşayan ülkeler de bu yöntem var. Avustralya’nın Batısında denizin kenarında bulunan deniz suyundan içme suyu üreten tesisler 2006 yılında kurulmuş ve çalışmakta. Maliyet bakımından pahallı olmasına rağmen, bölgenin su ihtiyacının üçte biri bu yolla karşılanıyor. Doğal olarak yer altından gelen su ile beraber artan nüfusun isteklerini şimdilerde karşılayamıyor. Kuraklık doğal kaynakları bitirse bile, atık sulardan elde edilen geri dönüşüm sularının bu eksikliği kapatacağı söyleniyor.
ABD’de Caliofornia eyaletinde atık sulardan elde edilen suları yeraltı sularını güçlendirmek adına akiferlere gönderiliyor. Yani su sanki doğal kaynaktan geliyormuş havası veriliyor. Halk eğer suyun bu şekilde geldiğinde daha iyi temizleneceği düşüncesine sahip olduğu için, üzerindeki psikolojik etki de yok oluyor.
Batı Avustralya’daki atık su geri dönüşüm yapan şirket 2012 yılından itibaren daha farklı bir yola başvurmuş. Yaptığı çalışmaları açık olarak, halka tanıtarak, yüzde 70’lere yakın güven oyu aldı. Su ihtiyacının yüzde 20’si bu yollarla karşılanma hedefine ulaşılırsa, susuzluk sorunu bir dönem daha çözülmüş kabul edilebilir olacağını söylüyor Water Corporation adlı şirketin basın sözcüsü Clare Lugar, hem deniz suyunu arıtma hem de mevcut su kaynaklarını koruyarak, birde halkın desteğini de alarak, dünyaya örnek olduklarını ekliyor.
Diğer taraftan dünyaca ünlü ve lider bir içecek firması olan Coca Cola, deniz kenarlarına kurdukları içme suyu tesisleri, bulunduğu bölgedeki deniz altı yaşamını mahvettiği, ekolojik dengeyi de bozduğu belirlendi. Yani kaş yapalım derken göz çıkarmak deyiminin birebir uygulamalı şekli gibi düşünebilirsiniz.
Yeni yapılan araştırmalar denizlerin ve okyanusların ne denli kirletildiğini ortaya koyuyor. İngiltere Ulusal Okyanus Bilimi Merkezi’nden Prof Edward Hill, bu raporu yazarlarından sadece biri. 9 milyar insanın gıda kaynağı olan denizlere yapılan koruma ve araştırmanın, uzaya harcanan paraların yanında komik kaldığını söylüyor. Sanki dünya gözden çıkarılmış, yeni yerleşim için başka dünyalar arayışına ihtiyaç duyuluyor.
İngiltere’de yayınlanan 2018 yılı bir araştırma, deniz ve okyanuslarda bulunan plastik miktarının 10 yıl içinde 3 katına çıkabileceğini ortaya koyuyor. Bu kirlenmeyi yapan ise 500 ayrı markaya sahip olan Coca Cola firmasının 2010 yılından sonra, her yıl 100 milyardan fazla tek kullanımlık plastik şişeye geçmesi bu çevresel sorunu tetikliyor.
Hesaplamalara göre Coca Cola her gün dünya çapında 1,9 milyar içecek satıyor. Çam şişeden vazgeçen firma, daha fazla kazanmak uğruna, dakikada bir kamyon dolusu plastik şişenin okyanuslara karışmasına neden oluyor.
Yağmur suyu neden depolanmıyor?
Bir çok ülkede yağmur suyu değerlendirme tesis yetersiliği var. Bunu çözmek için kişisel olarak insanların kendi imkanları ile bunu depolamaları mantıklı olmasına rağmen, bunu yapmaları için bir neden aramaktadır. Yağmur suyunu bina tepelerinde toplayıp, onu tekrar arıtarak kullanılması çok uzun bir süreç ve bu imkanları oluşturmak da zor olacağı kanaati var.
Artık bir çok ülke yağmur suyunu arıtma düşüncesinden ziyade, atık suyu yeniden kullanmanın, gelecek için başka bir çözüm olmadığını düşünmekte. Avustralya, ABD Teksas ve California, Singapur, Belçika, Namibya’da Windhoek bu işin öncüleri olarak ilk adımlarını attılar ve başladılar.
Melbourne Üniversitesi’nden kimya mühendisi Peter Scales, Asya başta olmak üzere içme suyu sorununun yaşanmasının en büyük nedenlerinden biri atık suların yer altı suları ile karışması olduğunu, madem pis suları temiz ve güvenli yapmak için yapılacak işlemlerin, atık suların geri dönüşümü ile aynı olduğunu belirtiyor. kısacası kirlenmiş yer altı sularını temizlemek ile atık suların temizlenmesi teknoloji bakımından benzer sorunlar olduğu görülüyor.
“Tuvalletten musluğa” deyince atık suları geri kazandırma sonucu elde edilen içme suyu ile barajlarda toplanarak arıtılan suyun içerik bakımından aynı olduğunun farkında olmamız gerekiyor. Çünkü gelecekte tıpkı uzay istasyonunda yaşayan Astronotların idrarlarını arıtıp tekrar içmeleri gibi, dünya da yaşayan insanlarda bu şekilde bir hayat sürecektir. Bunun kaçınılacak bir başka yolu şu an için gözükmüyor.
WHO yani Dünya Sağlık Örgütü‘ne göre, dünyada temiz suya 2,1 milyar insan direkt olarak ulaşamıyor. Kirli sulardan ölümler, savaşlarda ve terörden ölenlerin sayısından sayıca fazla.
2040’lı yılları görmeden dünyanın nüfusunun yarısı, temiz ve güvenli su talebinin karşılanmadığı yerlerde ikamet edeceği, yapılan hesaplamalara göre söyleniyor.
Kirli suyu hemen anında arıtan cihazlar üretilmeye başlandı bile
Kirli suları direkt olarak anında içmek için yeni geliştirilmiş teknolojik cihazlar şimdiden göz kamaştırmaya başladı. Bunlardan biri olan LifeStraw, ucunda bir pipet ile tüp şeklinde gövde içinde uzun ve geçirgen lifleri ile anında suyu temizlemeye yarıyor.
Kirli suyu arıtma özelliği olan pipet cihazını ağzınıza koyup, kirli suyun çekme işlemini başlattığınız zaman, iki mikrondan küçük olup, yani saç telinin yüzde biri kalınlığındaki tüm maddeleri içindeki lifler tutuyor. Bu küçüklükteki kolera, dizanteri, tifo gibi parazitleri yüzde 99,9’unu, diğer hastalıklara yol açan bakterilerin ise yüzde 99,9999’unu yakalıyor. Pipeti soktuğunuz kirli bir su göleti yada kovası içinden çekilen su diğer ucundan çıkarken aynı bir pınardan akarcasına temiz ve berrak oluyor.
1996 yılında Danimarkalı girişimci Mikkel Frandsen tarafından çıkartılan kirli suları temizleyen pipetler, ilk defa Mikkel Frandsen’in dedesi tarafından, Afrika’da içme sularındaki gine kurdu denen parazitleri arındırmak için geliştirilmişti. Gine kurdu pis sulardan vücudun içinde büyüyerek, deriyi delip dışarı çıkarak, acı verici ve ağır yaralanmalara neden oluyordu. Bu parazitleri yok edecek bir ilaç yada aşı maalesef yok.
Afrika’da 1986 yılında 3,5 milyon gine kurdu vaka sayısı var iken, 2017 yılında 25 kişiye kadar düşmüştür. Neredeyse bu hastalık çocuk felcinden sonra dünyada var olamayacak 2. hastalık olabilir.
Pipet teknolojisi giderek daha da gelişmeye başladı. Kirli sulardaki tüm virüsleri ve bakterileri temizlemesi artık mümkün. Yılda bir pipetle 4 bin litre su temizlenebiliyor. Yetişkin bir insan günde 2,5 litre su içtiğini düşünürsek ayda 75 litre su tüketimi, yılda 900 litre temiz su kullanır. Bir pipet 2 yetişkin 3 çocuğun kirli su kaynağını, yıllık temiz suya çevirmesine olanak sağlıyor. 2 yetişkin bunu 2 sene de kullanabiliyor.
Pipet teknolojisi LifeStraw ile sınırlı değil, sadece bir öncü olmuştur. Haiti, Ekvador, Pakistan ve Tayland’daki doğal felaketlerin ardından, temiz su tedarikinde de aynı tip benzer teknolojiler kullanıldı.
Okumadan Geçme: Dünyanın tatlı su kaynakları ne kadar kaldı? Su kaynakları tükeniyor mu?
Kirli su pipetleri nasıl atık suları temizler?
Kirli su pipetlerinin nasıl işe yaradığı ile ilgili İngiltere’de yapılmış bir test var. Londra’nın en kirli sularından olan Thames Nehri’nden alınan bir şişe su incelenmeye başlandı. Beklenildiği gibi nehir suyu, neredeyse tamamı atıksal sular, işlenmiş kanalizasyon suyundan meydana geliyor. Bu nehirden su içmek insanı öldürebilecek patojenlerle dolu.
Kanalizasyon sularını arıtan yetkililer, zararlı maddeleri en aza indirerek, nehre karıştırdıklarını söylüyorlar. Farmakolojik madde (ilaç vb), kafein, antibiyotik gibi maddelerin yüzde 42’sini temizlenmesine rağmen, geri kalanının nehre bulaştığını açıklıyor.
2016 yılında Thames Nehri’nde bulunan maddelere, 35 bin plastik partikülde eklendi. (Thames Nehri değil sadece son yıllarda tüm nehir yataklarının milyarlarca mikroplastik parçacıkla kirlendiği de ortaya çıktı.) Yağmur ile beraber böcek ilaçları, kadmiyum gibi toksik kimyasal maddeler ve hayvan dışkısı gibi maddelerinde çokça olduğu gözlemlendi. Özellikle bu nehre giren insanlarda yaşanan hastalıklar ve buradan yakalanan balıkların hastalıklara neden olduğu da artık biliniyor.
Susuz kalınsa ve bu sudan içmek zorunda kalınsa mantıksal olarak intihar denilebilir. Fakat bunu test yapan bir araştırmacı, bunların hepsini göze aldı. LifeStraw pipetiyle bu deneme yapıldı.
Thames nehrinden alınan bir şişe suyu bu pipetle içen bir araştırmacı, sıradan bir suymuş gibi hissettiğini, herhangi bir hastalığa da kapılmadığını açıklamıştı.
Şehir şebeke sularının çoğunda plastik parçacıklar olduğu da bilinmekte ve içindeki mikroorganizmalardan arındırmak için atılan klorun da pek etkili olmadığı görülebiliyor.
En çok güvendiğimiz hazır sulara da güven kalmadı. 2018 yılının en bomba haberini yapan Orb Media, dokuz farklı ülkeden 250 plastik su şişesinin incelendiği araştırmada her bir litre suda ortalama 10 plastik parçacığının bulunduğu ve her birinin de insan saçından daha kalın olduğu açıklanmıştı.
Temiz içme suyu gelişmekte olan ülkeler değil, tüm insanlığı ilgilendiriyor. Gelecekte atık sular arındırıldığında güvenemeyip alınabilecek, şu anki damacana yada kaynak sular gibi arıtılmış suların olmayacağı düşünülebilir. Bu gibi anında filtre yapan küçük cihazların gelecekte her evde olacağı şüphesiz.