3 milyon yıldır insanların ölülerini gömdüğünü ispatlayan 9 mezar
Hiçbir hayvan ölüsünü gömmez. Bu insanlara özgü tuhaf bir gelenektir ve insanlar bunu ne zaman başladığını bilemediğimiz bir tarihten bugüne dek yapıyor. 2015 yılında keşfedilen bir mezar, atalarımızın ölülerini milyon yıl öncesine kadar gömdüğünü ortaya çıkarttı. Bu yazımızda 3 milyon yıldır insanların ölülerini gömdüğünü ispatlayan 9 mezar listesini yaptık.
Ölüm fikrini anlamak için empati ve sezgi gibi kavramlara sahip olmak gerekir. Bir insanın kendisinin ve başkalarının ölümlü olduğu gerçeğini kabul etmesi ise sembolik düşünce yeteneğinin gelişip gelişmemesine bağlıdır.
Sembolik düşünce yeteneği ayrıca lisan, sanat ve dinlerin ortaya çıkmasında da kritik bir rol oynamıştır. Dahası, cenaze törenleri o toplumun kültürel yapısı ve geleneklerine ilişkin çok değerli bilgi kaynaklarıdır.
Anlaşılıyor ki mezarlar, insanların meraklarına, mistik yaşamlarına, tapınma biçimlerine, ticaretlerine, teknolojik buluşlarına ışık tutar. Bu mezarların içinde 9 kadarı, çok önemli ipuçları içeriyor.
1. 2-3 MİLYON YIL ÖNCESİ: İlk Mezarlar
Bugüne dek bulunmuş en eski mezar Güney Afrika’daki Rising Star Mağarası’nın derinliklerinde keşfedildi. Bu mezar o kadar derinlerdeydi ki buraya inilebilecek insanların çok ufak tefek olması gerekiyordu ve dağcıların arasından en kısa boyluları ve en zayıfları seçildi.
Geçen yıl bulunan kemiklerin 2-3 milyon yıl önce yaşamış Homo naledi adı verilen, daha önce bilinmeyen bir insan türüne ait olduğu saptandı. Ancak bu insanların erişimi bu kadar zor bir yerde ne aradıkları henüz bilinmiyor.
Rising Star’dan önce bilinen en eski mezar İspanya’daki Sima de los Huesos veya “kemik çukuru” denilen yerdi. Kemikler, Atapuerca Dağları’ndaki bir mağara sistemindeki 13 metrelik dik bir kuyunun dibinde bulunmuştu.
450.000-400.000 yıl önce yaşamış olan bir Neanderthal ailesine ait olduğu saptanan fosillerin buraya “kaza” ile düşmediği düşünülüyor.
Kemiklerin yanı başında bulunan eşyalardan anlaşıldığı üzere bu türün ölülerini gömüyor olması yalnızca bir zekâ belirtisi değil; sembolik düşünme becerisinin de gelişmiş olduğunun da göstergesi.
2. 160 BİN YIL ÖNCE: İlgi çekici kafatasları
Etiyopya’da 1997 yılında Herto Bouri’de bulunan üç kafatası, insanların ölüleriyle ilgilenmiş olduklarını işaret ediyor. İki yetişkin ve 7 yaşındaki bir çocuğa ait olduğu sanılan kafataslarının 160.000 yıl önce Homo sapiens’lerin bir alt türüne ait olduğu ileri sürülüyor.
Yakınlarda başka insansı fosillerinin bulunmaması, bu kafataslarının buraya uzaktan taşınmış olma olasılığını akla getiriyor.
Ve üzerlerindeki çizikler, gömülmeden önce kafataslarına müdahale edilmiş olduğunu gösteriyor. Bu çizikler büyük bir olasılıkla et ile kemiği birbirinden ayırmaya yarayan jilet keskinliğinde, kenarları sivriltilmiş taş parçaları ile yapılmış olabilir.
Çocuğa ait olan kafatasının bazı kısımları ise özel aletlerle cilalanmış durumda.
Kesi izleri ve cilalanmış kemikler yamyamlık işaretleri olabilir.
Yamyamlık atalarımızda inanılmayacak kadar yaygın bir davranıştı. Eğer bu üç kafatası yamyamlıktan arta kalmış olsaydı, kemikler bu kadar titizlikle manipüle edilmemiş olurdu.
Kafataslarının taşınmış olması, cilalanması, etlerinin titizlikle sıyrılmış olması, bunların sembolik bir eylemin sonuçları olduğunu kanıtlıyor.
3. 120.000 YIL ÖNCE: Kırmızı ritüel rengi
Bugün İsrail olarak bilinen topraklarda 120.000 yıl önce yaşayan atalarımızın lisanı yoktu ama sembolizme de uzak değillerdi. Aşağı Celile’de (Galile) bulunan Skhul bölgesindeki bir mezarda, kolları göğüs hizasında kavuşturulmuş, bacakları bükülmüş 10 kadar kişiye ait fosil bulundu.
Bölgedeki başka bir mezarda sarı ile kırmızı tonları arasında değişen 71 parça aşı boyalı seramik parçaları ele geçirildi. Bütün bunlar sembolik düşüncenin ürünleriydi.
4. 43 BİN YIL ÖNCE: Neanderthallere ait kemik yığınları
Bir yüz yıl önce İspanya’da Murcia bölgesindeki bir yamaçtaki demir madenine patlayıcı yerleştiren bir madenci ekibi 20 metre uzunluğunda bir tünel açtılar.
Tünelin içinde bugün Sima de las Palomas adı verilen bir mağara buldular. Madenciler 43.000 yıl sonra bu mağaraya giren ilk insanlar olduğunu o anda bilmiyorlardı.
Mağarada bulunan yığın halindeki kemiklerin sonradan Neanderthal’lere ait olduğu anlaşıldı. Kemiklerin duruşu bunların mağaraya özel olarak yerleştirilmiş olduğunu gösteriyordu.
5. 15.000 YIL ÖNCE: Kutsal varlıklara inanma
Tarih öncesi dönemin büyük bir bölümünde avcı-toplayıcı göçerlerdi. Bu insanların nasıl olup da yerleşik düzene geçip, çiftçiliğe başladıklarını bilmiyoruz ama Akdeniz’in doğusundaki bereketli topraklara yerleştiklerini biliyoruz.
Natufian insanları bunların öncüleriydi. 15.000 ile 11.500 yılları arasında ölülerini gömdükleri mezarlardan biri bu dramatik dönüşüme nasıl ayak uydurmuş olduklarını açıklıyor.
Yerleşik düzene geçişte ölüleri gömme işlemine daha fazla özen gösterdikleri anlaşılıyor. İsrail’in kuzeyinde Hilazon Tachtit adı verilen mağarada bulunan bir mezar, dünya genelindeki mezarlara örnek oluşturacak özellikler taşıyordu.
Bazalttan yapılmış bir kap ve kaplumbağa kemikleriyle birlikte gömülmüş yaşlı bir kadının mezarı, cenaze için tören yapıldığını, törende yiyeceklerin yendiğini gösteriyordu.
İbrani Üniversitesi’nden Leore Grosman bu buluntuları şöyle yorumluyor: “Bütün bunlar bir şaman ayinini işaret ediyor. Eğer bu yorum doğruysa o dönemde Natufianların sıkıntılarından kurtulmak için ruhani bir lidere ihtiyaç duyduklarını anlıyoruz” diyor.
6. 12.600 YIL ÖNCE: Amerika’daki mezarlar
İnsanların Amerika kıtasının nasıl ve ne zaman keşfettiği tartışma konusudur. Kıtaya ilk adım atanlar büyük bir olasılıkla 16.000 yıl önce Asya’dan göç eden Taş Devri insanlarıydı.
Bazıları bugün ABD’nin batısı olarak bilinen bölgedeki Clovis kültürünü kurdular. Clovis cenaze törenleriyle ilgili bildiğimiz tüm bulgular Montana’daki bir mağarada 1968 yılında bulunan bir mezardan çıkanlara dayanıyor.
12.600 yıl öncesine ait mezar üç yaşındaki bir çocuğun kemiklerinin yanında kırmızı aşı boyası ile boyanmış kemikten yapılmış eşyalar bulundu.
2014 yılında Clovis çocuğu genom haritası çıkarılmış en yaşlı Amerikalı olarak kayda geçti. Çocuğun genleri bugün Orta ve Güney Amerika’da yaşayan pek çok kabilenin üyelerinde yaşıyor.
7. 9.000 YIL ÖNCE Çatalhöyük: Ölüleriyle uyuyan insanlar
Yatağınızın altında sevdiklerinizin cesedi varken huzur içinde uyuyabilir misiniz?
9.000 yıl önce Çatakhöyük’te yaşayanlar yakınlarının ölüleriyle birlikte uyumuşlar. Dünyanın bu ilk kentinin sakinleri, ailelerinden ölenleri evlerinin tabanında açılmış çukurlara gömüyorlardı.
Çukura fetüs pozisyonunda yerleştirilen ölülerin üzerine kilden bir kapak veya kamıştan yapılmış hasır örtüler örtülüyordu. Ve daha sonra bu hasırlar yatak olarak kullanılıyordu. Bazen hasır kaldırılıyor ve çukurun içine bir başka ölü beden daha sıkıştırılıyordu.
Aile başka bir eve taşındığında çukurun içindekiler çıkartılıyor ve yeni eve götürülüyordu. Ne var ki ölenlerin hepsi evin içine gömülmüyordu. Arkeologlar tabanında 60 iskeletin bulunduğu türbe benzeri yapılar da buldular.
8. 5.500 YIL ÖNCE: Avrupa kültürünün öncüleri
5.500 yıl önce Avrasya steplerinde çobanlık yapan gizemli bir grubun bugünkü Batı kültürünün temelini attığı anlaşılıyor. Yamnaya adı verilen bu topluluk Ön-Hint-Avrupa dili konuşuyordu. Bu günkü Avrupa dillerinin çoğu bu kökten türemiştir.
Bu yenilikçi insanların mezarları yaratıcıkları hakkında pek çok ipuçları içeriyor.
Rusya’da Utyevka’da bulunan bir mezar höyüğü 100 metre uzunluğunda. Bakırdan yapılmış bir hançer ve döküm balta gibi statü sembolü eşyalar o mezarın bir savaşçıya ait olduğunu gösteriyor.
9. 1000 YIL ÖNCE: Biyolojik savaşlar
Bin yıllık bir mezar bizlere çok değerli bilgiler verebiliyor. 11. yüzyılda İtalya’daki Altopascio bölgesindeki Badia Pozzeveri Mezarlığı’na ölüleri gömen rahipler, bugünün bilim insanları için sağlık ve hastalıkla ilgili pek çok değerli ipucunu da geride bıraktıklarını biliyorlar mıydı acaba?
En önemli ipucu 1300 ve 1800’lü yıllarda veba ve kolera salgınlarında ölenlerin gömüldüğü mezarlardan elde ediliyor.
Cesetlerin mikroskobik incelenmesi sonucu keşfedilen bakteriler hastalıklara neyin yol açtığını gösteriyor. Araştırma ekibi şimdi patojenlerin DNA’larını araştırıyor. Böylece mikropların bu kadar uzun süre boyunca nasıl evrildiği ve ilaçlara nasıl direnç kazandığı anlaşılıyor.
Bu çalışmalardan elde edilecek sonuçlar bugüne dek tüm mezarlardan çıkartılan eşyalardan çok daha fazla bilgi içeriyor.
Böylece gelecekte karşılaşacağımız salgınlarla nasıl mücadele edeceğimizi öğrenmiş olacağız.