Doğru bildiğinden taviz vermeyen örnek bir alim: Molla Gürani kimdir?
İstanbul’u feth eden ve bir çağ değiştiren, çok iyi bir strateji uzmanı olan Fatih Sultan Mehmet bu özelliğini doğuştan mı almıştır? Yoksa küçük yaşlardan beri aldığı kaliteli eğitim ve onu doğru yönlendiren etrafında danışabileceği bilge insanlarla birlikte oluşu mudur? Bu sorunun cevabını öğrenmek için bu yazımızı okumanızı tavsiye ediyoruz. Fatih’i Fatih yapan, onun akıl hocası olan ve doğru bildiğinden taviz vermeyen örnek bir alim olan Molla Gürani’nin hayatını anlatacağız. Bu yazımızda Molla Gürani kimdir? Molla Gürani nasıl eğitim aldı? Molla Gürani Fatih’i küçük yaşlarda nasıl eğitti? Molla Gürani neden Memlük devletine gitti? Molla Gürani ölmeden önce ne vasiyet etti? sorularının cevabını vermeye çalışacağız.
Doğru bildiğinden taviz vermeyen örnek bir alim: Molla Gürani kimdir?
İstanbul’un kuşatılması sırasında Sultan Mehmed’in danışma meclisinde bulunmuş, padişahı teşvik ederek kuşatmanın devamı yönünde görüş bildirmiş olan hocası Molla Gürani asıl adı Şemseddin Ahmed bin İsmail el-Gürânî’dir.
1410 yılında bugünkü Diyarbakır ili sınırları içinde yer aldığı belirtilen fakat günümüze kadar ulaşamamış olan Gürân kasabasında (veya Ergani’nin Hiler köyünde) doğduğu çoğunlukla kabul görmektedir.
Bilgisini artırmak için Bağdat, Hısn-ı Keyfâ (Hasankeyf), Hayfa ve Şam’a giderek oradaki bilginlerden dersler alır. Kahire’de olgunlaşır, dönemin ünlü bilgini İbn Hacer Askalani’den hadis ve fıkıh derslerini tamamlayıp ondan icazet alarak Memlük Sultanlığının egemenliği altındaki Kahire’de ders vermeye başlar. Memlük Devletinin ileri gelenlerinin de hazır bulunduğu sohbet ve münazaralarda, bilgisi ve konulara hakimiyetiyle zamanla tanınan ve sayılan bir bilgin olur. Müderrislik yaparken Mısır’a gelen Osmanlı ulemasından Molla Yegan ile tanışırlar.
Molla Gürani uzun boylu, gür sakallı, vakur ve heybetlidir. İyi yetişmiş ve çok bilgilidir. Molla Yegan, Molla Gürani’yi çok beğendiğinden beraberinde Osmanlı ülkesine getirir. Birlikte Edirne’ye giderler. Sultan II. Murat’a takdim eder. Molla, Sultanın iltifatına mazhar olur. Sultan tarafından önce Bursa’daki Kaplıca, ardından Yıldırım Bayezid medreselerinde müderris olarak görevlendirilir.
Taviz vermez tavrı padişahın hoşuna gider
Henüz çocuk yaşta Manisa’da bulunan Şehzade Mehmet’in hocası olarak görevlendirilir. Molla Gürani’ye gerekirse şehzadeyi dövebileceğini bile ima eder, ancak Gürani buna gerek kalmadan kısa zamanda Şehzade Mehmet’i dizginlemeyi başarır. O döneme kadar, hocalarına karşı gelip Kur’an-ı Kerim’i bile henüz hatm etmediği söylenen şehzadeyi sertliği ve karizmasıyla sıkı bir disiplin altına alır.
Manisa’ya vardığı saatte şehzadeyi derse çağırır. Uşaklara bile itibar eder, ama geleceğin sultanını görmezden gelir! Talebesine sıradan biri gibi davranır ve “Otur!” der, “Hayır oraya değil, şuraya!”.
O güne kadar emretmeye alışan şehzade şaşakalır. Belki de hayatında ilk kez diz çöker. Molla Gürani, emsileyi (Arapçada fiil çekimini gösteren kitap) açar ve emreder: “Darabe (dövmek) fiilini çek bakayım!” Fatih fiili kafasına göre çeker. Molla Gürani’nin kaşları çatılır, kafasını “olmadı” gibilerden sallar, bakışlarıyla azarlar. Sesini yükseltir ve “Döverim, seni döverim, seni öyle bir döverim ki!…” diyerek üzerindeki egemenliği pekiştirir. Şehzade disiplinli olarak eğitilir ve eski şımarıklığından eser kalmamıştır.
Sonuçta, şehzadeye eğitim aşamalarını tamamlatır.
Bundan dolayı Sultan II. Murat tarafından taltif edildiği kaynaklarda yer almaktadır.
Şehzade Mehmet, artık geceleri ödev yapmaya başlar ve ezberlerini aksatmaz. Gün gelir ilmin tadını alır. Eski haşarılıklarından uzaklaşır. 3-5 ay sonra bambaşka biridir o. Molla Gürani, Arapça ve Farsça dillerinin yetersiz olduğunu, düşmanlarının dillerini de öğrenmesi gerektiğini söyler. Latince, Sırpça ve Rumca öğretilir. Hem konuşup hem de yazmaktadır.
Yalnızca dil değil fen ve matematik bilimlerini de öğrenmesi için İtalyan asıllı Anconal Giriaco’dan ders aldırır. Avrupa tarihini de okumasını sağlar. Bilim derslerine ağırlık verdirip, onun ufkunu açar. İnanç ve ideal aşılar. Bir ara Manisa’ya gelen Sultan II. Murat, oğlunu tanıyamaz. Mehmet, görünüşte çocuktur, ama çok olgundur.
Molla Gürani, II. Mehmet padişah olduğu tarihe kadar şehzadenin yanında öğretmeni olarak kalır.
Sultan II.Mehmet, tahta çıktığında Molla Gürani’ye vezirlik teklif eder, fakat o bunu kabul etmez. Gürani, vezirlik makamına gelecek olan kişilerin yıllardır emek harcadığını ve haksız olarak bu makamı istemeyip, bu kişilerin devlet şevkinin kırılmasını istemez.Fakat Fatih hocasını devlet işlerinde yanında olmasını diretir. Mecburen de olsa kazaskerliği kabul eder. Saraya pek sık gitmez, vezirlere isimleriyle hitap eder. Sultan Mehmet’e çok nasihat eder, işlerinde yardımcı olur. Ona karşı duyduğu samimi sevgi ve ilgi sebebiyle, yeri geldikçe eleştirmekten de çekinmez.
Fetva konularında, şer’i hususlarda bağımsız davrandığından, bir süre sonra, padişahın çevresindekilerinin de etkisiyle padişahla arası açılır. Bunun üzerine saltanat merkezinden uzaklaştırılmak için, 1453 tarihinde Bursa evkafının tashih ve tanzimi için Bursa’ya gönderilir. Burada da bükülmez bir tavır sergiler ve görevinden azledilir.
Fatih’e küsüp, Memlük devletine gider…
Fatih’e küsüp Osmanlı ülkesinden de ayrılarak Kahire’ye (veya Şam’a) gider. Bir süre zamanın Memlük Sultanı Kayıtbay’ın himayesinde kalır. Ne var ki, Fatih sonradan hocasına yaptığı muameleden pişman olur, ısrarla Molla Gürani’nin İstanbul’a dönmesini ister. Devrin Memlük Sultanı Kayıtbay, Molla Gürani’yi birçok hediyeyle birlikte İstanbul’a yollar. Bazı kaynaklarda aslında Kayıtbay’ın Molla Gürani’yi İstanbul’a göndermek istemediği yazılıdır. Molla Gürani’nin “Ben gitmezsem aranızda husumet artacak. Sultan Mehmet ile benim aramda baba-oğul muhabbeti vardır” diyerek izin istediği ve böylece İstanbul’a geldiği belirtilir.
Molla Gürani’ye Bursa kadılığı yeniden verilir. Bu durum, Fatih’in bir yerde özür dilemesi demektir. Aslında bu olay, hem Fatih Sultan Mehmet’in hem de Molla Gürani’nin ne kadar yüksek karakterli, ne kadar olgun, ne kadar büyük şahsiyetler olduklarını gösteren, tarihe kaydedilmesi, bilinmesi ve öğretilmesi gereken önemli bir olaydır.
Molla Gürani, 1480’de Molla Hüsrev’in ölümü üzerine, Bursa kadılığından aylık 20.000 dirhem maaşla Şeyhülislâmlığa atanır. Adaleti ve dürüstlüğü ile herkesin sevgisini kazanır. Bu atamadan sonra Fatih, saltanatının son yıllarını 40 yıldan beri öğretmeni ve haldâşı olan Şeyhülislam Molla Gürânî ile geçirir. Gürânî, Fatih’in ölümünden sonra da aralıksız fetva makamında bulunur. Fatih’in yerine geçen II. Bayezid’de babasının hocasını ölümüne kadar (1488) makamında bırakır.
Çoğu kaynakta Osmanlının 4. Şeyhülislamı olarak geçer. Ancak, İsmail Hakkı Uzunçarşılı, “Osmanlı Devletinin İlmiye Teşkilatı” kitabında “Osmanlıda şeyhülislam unvanının ilk olarak hangi tarihlerde kullanılmış olduğunu açık olarak bilmiyoruz” demektedir. Fakat Fatih Sultan Mehmet’in derlediği Kanunname’de şeyhülislam ve müftü diye iki unvanla da anılan zatın ulemanın (alimlerin) reisi olarak kaydedilmekte olduğu ve daha sonraki tarih ve belgelerde hem müftü hem de şeyhülislam unvanları görülmektedir.
Fatih’in Kanunnamesinde şeyhülislamla beraber padişah hocaları da “serdar-ı ulema” olarak anılmakta ve vezir-i âzamın onları üst tarafında oturtması (protokol sırası tayini) beyan olunmaktadır. Bu kural, Kanunname’de (Kânunname-i Âli Osman, sayfa 10) şöyle geçmektedir:
“Şeyhülislam ulemanın reisidir. Ve muallim-i sultânî dâhi serdâr-ı ulemadır. Vezir-i âzam onları riayeten üstüne almak münasibdir. Ama müfti ve hoca vüzeradan bir nice tabaka yukarıdır. Ve tasaddur (en başa oturma) dâhi ederler.”
Mezarıma ayaklarımdan çekerek götürün
Molla Gürani, 1488 (hicri 839, kış, Recep ayı) yılında bir ikindi vakti vefat eder. Öleceğini anlayınca, konağında kendisine bir yatak hazırlatır. Yanına toplanan hafız öğrencilerine “Bugün, üstünüzde olan hakkımı ödeme gününüzdür,” diyerek, kendisi ölene kadar Kur’an okumalarını ister. Ziyarete gelen vezirlerden Davud Paşa ağlar. Gürânî ona “Ey Davut, kendi haline ağla! Ben dünyada rahat ve huzur için-de yaşadım.” der. Vefatı öncesinde öğrencileri ve etrafındakilere:
“Bayezid Han’a söyleyin adalet üzere olsun, insanları himaye, beldeleri muhafaza etsin.”, “Namazımı bizzat o kıldırsın ve borçlarımı sahiplensin. Size vasiyetim şudur ki, beni garipler gibi defnedin. Mezarıma ayaklarımdan çeke çeke sürükleyin!” der.
Cenaze namazı, bizzat II. Bayezid Han tarafından kıldırılır. Padişah, hem vasiyete, hem de edebe uymak ister. Mezarlığa gelindiğinde cenazesini çeke çeke sürüklerler, ama zarif bir üslupla: Hasır üstünde. İşte, bu da bir mesajdır; ölürken bile öğretmeye devam etmiştir. Lakabı, “Diyar-ı Rum’un (Anadolu) alimi” olan Molla Gürânî, sağlam ve sarsılmaz bir ilim haysiyet ve ahlakına sahiptir; ilminin izzet ve haysiyetini koruma adına tavizkar davranmamıştır. Üç hükümdarın da (II. Murat, II. Mehmet, II. Bayezıd) idaresi sırasında görev aldı.
Fikir ve kanaatleri ile dönemin idarecilerine ışık tuttu. Diğer ilim adamlarına mütevazi davranır ve onlara karşı kıskançlık göstermezdi. Klasik Osmanlı tarihlerinde aktarılan bir anekdot, O’nun ne kadar ileri görüşlü olduğunun da adeta delilidir.
II. Murat tarafından ziyaret edildiği sırada, sultan “İstanbul’un fethinin kendilerine nasip olup olmayacağına dair” fikrini sorar. Molla Gürani, açıkça fethin “Kapıdaki Akmolla (Akşemseddin) ile bahçedeki çocuğa (şehzade Mehmet) nasip olacağını” ifade eder.
Molla Gürani’nin günümüzdeki kabrinin yeri, İstanbul’un Fatih ilçesindeki Millet Caddesi üzerinde, Fındıkzade otobüs durakları arkasındaki Karamanî Piri Mehmed Paşa Camii’nin karşısındadır. Bu alçak gönüllü bilgin, her gün önünden geçen binlerce insan ile iç içedir.
Molla Gürani, yaptırdığı caminin haziresine, mihrabın hemen önüne defnedilmiştir. Ne var ki, bu cami, günümüze kadar gelememiştir, sadece kabristanı mevcuttur.
İşte, bizim saygı göstereceğimiz bilgin, akademisyen ve din alimi profili.
İlim öğretirken, bilimi dışlamayan, hurafelerle insanın beynini sulandırmayan bir bilge, sizce de olması gereken din alimi profili değil mi!
Ayrıca Bakınız
- Osmanlı devrinde İstanbul’un tarihinde yaşanan 3 sıradışı yasak
- Osmanlı Devleti Kudüs’ü neden savaşmayarak İngilizlere teslim etti?
Kaynaklar ve Dış Bağlantılar
- Taneri A. Osmanlı Devletinin Kuruluş Döneminde Hükümdarlık Kurumunun Gelişmesi ve Saray Hayatı-Teşkilatı. İstanbul, MEB Yayınları, 2003, s.153-158,211,
- Uzunçarşılı İH. Osmanlı Devletinin İlmiye Teşkilatı. Ankara, T.Tarih Kurumu Basımevi, 1988, s.104,145,147.
- TDV İslâm Ansiklopedisi , TDV Yayınları, İstanbul 2005, Cilt 30, s: 249.
- Prof. Dr. Kadircan Keskinbora| Bahçeşehir Üniversitesi Tıp Fakültesi