Doğadan uzak yaşayanlar neden orman banyosu yapmalı?
Çağdaş yaşam biçimi bizi doğadan uzaklaştırdı ve doğadan uzaklaşan insan şehirlerin arasında yok oldu. İşte bunla beraber doğadan uzaklaşma nedenli oluşan travmanın artık Psikoloji’de yeni bir adları var. Psikoteratik, Ekoagnozi, Solastalji terimleri artık daha sık duyacağımız Pskolojik sorunlar. Doğadan uzak yaşam depresyonun kaynağı mı? doğadan uzaklaşan insan neden bunalıma giriyor? Depresyonun tedavisi için doğaya gitmek mi gerekir? Psikoterapi için doğa şart mı? Orman banyosu nedir? Orman terapisi neden faydalı? Uzmanlar bilimsel araştırmalarla cevap veriyor.
Doğadan uzak yaşayanlar neden orman banyosu yapmalı?
Psikoloji’ye yeni giren 3 terimin önce ne anlama geldiğine kısaca bakalım.
- Psikoteratik (psychoterratic): Doğadan kopuk yaşamanın gerilimi,
- Ekoagnozi (ecoagnosy): Çevreye kayıtsızlık,
- Solastalji (solastalgia): Gerçek doğa yuvasına özlem.
İş, ilişkiler, para, zaman gibi alışılagelmiş dertlerin dışında, uygar yaşam da insanlarda psikolojik travmaya yol açıyor olabilir.
Doğadan kopuk yaşamak kişinin ruhsal sağlığına zarar verebiliyor. Ancak sürdürülebilirlik konusunda uzman olan Avustralyalı profesör Glenn Albrecht bu rahatsızlığa isim koydu: psychoterratic. Psikoteratik terimi ile, ruhsal sağlık ile çevre arasındaki ilişkiyi betimleyici yeni bir sözcük hayatımıza girdi.
Glenn Albrecht’in Mart ayında yayımlanan Earth Emotions: New Words for a New World (Dünyasal Duygular: Yeni Bir Dünya İçin Yeni Sözcükler) başlıklı kitabında, çevresel bilgisizlik ve çevre bilime kayıtsızlık durumunu betimleyen ekoagnozi (ecoagnosy), ya da iklim değişikliğinin ve kişinin gözleri önünde dönüşüme uğrayan yuvasına duyduğu özlemin verdiği iç sıkıntısını tanımlayan solastalji (solastalgia) gibi yeni sözcükler yer alıyor.
Doğanın sağaltıcı gücü
The Healing Magic of Forest Bathing (Orman Banyosunun İyileştirici Büyüsü) adlı bir kitabı yayımlanan Julia Plevinde, psikoteratik acıyı yakından tanıdığını belirtiyor.
New York’ta tasarım eğitimi aldığı sırada tüm o kasvetli gri yapıların ve yeşillikten yoksunluğun kendisini bunalıma ve kaygıya sürüklediğini dile getiren ve çalışmalarında psikoteratik konusuna odaklanarak uzay, doğa, sağlık ve tasarım arasındaki bağlantıyı araştırmaya koyulan Plevin, San Fransisco’daki evine döndüğünde ruhsal sorunlarını çözüme kavuşturan sihirli bir sağaltım yöntemiyle tanışıyor.
Plevin’e göre insan ormana yakın bir yerde yaşamalı; düzenli olarak “yabanıl yaşama dönmeleri” ve özellikle de ağaçlıklı açık alanlarda olabildiğince zaman geçirmeleri gerekiyor. Yazar bu amaçla 2016 yılında San Fransisco Forest Bathing Club San Francisco Orman Banyosu Kulübü adlı bir dernek kurdu, birkaç ay içinde üye sayısı 500’ü geçti.
Öyle ki, insanların hoşça vakit geçirmek için yaptıkları en eski alışkanlıklarından biri olan orman gezintileri şimdilerde yeniden altın çağını yaşamaya başladı.
Eskiler yeniden değer kazanıyor
Bir sağaltım yöntemi olarak ormanda gezinme, ilk kez 1982 yılında Japonya’da uygulanmaya başlandı. Japon hükümetinin “Orman banyosu” anlamına gelen sihrin yoku kavramını ortaya atmasıyla birlikte, ülkede yaşayanlar ruhsal ve bedensel sağlıklarını korumak için ormanlara akın etmeye başladılar.
Bir süre sonra Japon araştırmacılar ormanın sağaltıcı etkisini bilimsel kanıtlara dayandırmak amacıyla birtakım çalışmalar yaptılar. Sonuçta, orman terapisinin insanların yalnızca ruhsal açıdan kendilerini daha iyi hissettirmekle kalmadığına, ağaçların çevreye fitonsidler adlı sağlıklı yağlar yaymaları nedeniyle bedensel açıdan da sağaltıcı etkiler yarattığına tanık oldular.
Ağaç ve bitkileri mikroplardan koruyan bu yağlar insanların duygu durumu ve bağışıklık sistemini de olumlu yönde etkiliyor, kan basıncını düşürüyor, kalp atış hızını, gerginliği, kaygıyı ve kafa karışıklığını azaltıyor, uykuyu düzenliyor ve yaratıcılığı körüklüyor, bir olasılıkla kanser ve depresyona da iyi geliyor.
2004-2012 yılları arasında Japonya’da orman banyosunun ruhsal ve bedensel etkilerinin araştırılması amacıyla yaklaşık 4 milyon dolar harcandı. Tokyo’daki Nippon Tıp Okulu profesörlerinden Qing Li, yaptığı küçük çaplı bir araştırmada 12 erkek deneğin bağışıklık sistemlerindeki doğal katil hücrelerin ormana çıkmadan önceki ve sonraki etkinliklerini ölçtü.
Söz konusu hücreler virüslerin bulaştığı hücrelere ve urlara hızla tepki veren, bağışıklık sisteminin sağlıklı çalışması ve kanserin önlenmesiyle ilintili hücreler olarak biliniyorlar.
2009 yılında yapılan bir araştırmada, ormana yaptıkları geziden bir hafta sonra Li’nin deneklerindeki doğal katil hücrelerin sayısında belirgin bir düşüş meydana geldiği ve bu olumlu etkilerin her hafta sonu ormana gidilmesinin ardından bir ay boyunca sürdüğü görüldü.
Japonya’da günümüzde sağaltıma adanmış 62 orman var ve bu ormanları yılda yaklaşık 5 milyon kişi ziyaret ediyor. Finlandiya da kendisini bir orman terapi ülkesi olarak tanıtarak gezginleri çekmeye çalışıyor.
ABD, Britanya ve Kanada’da da orman terapisinin uygulandığı sertifikalı programlar var.
Uygarlık ve yarattığı hoşnutsuzluk
Gelgelelim, doğanın sağaltıcı gücünden yararlanmanın çok çeşitli yolları var. Blue mind (mavi zihin) bilimi, suyun iyileştirici özelliklerini araştırıyor. Bu alanda yapılan çalışmalar deniz kıyısına yapılacak bir yolculuğun da, evde duş almanın da insanları yatıştırıcı bir etkisi olabileceğine işaret ediyor.
Parka gitmek ve çıplak ayakla toprağa basmak da insanlara canlılık kazandırıyor. Uzmanlar parmakları saksıya daldırıp toprağı eşelemenin bile ruh durumunu iyileştirip bağışıklık sistemini güçlendirebileceğine dikkat çekiyorlar.
Görüldüğü kadarıyla, tıpkı ağaçlar gibi, toprak da insan sağlığına iyi gelen maddeler içeriyor. Son bilimsel çalışmaların da gözler önüne serdiği gibi, insanlar gerek fiziksel gerekse ruhsal açıdan doğayla iç içe olmak zorundalar. Doğadan uzaklaştıkça hastalıklar da ortaya çıkmaya başlıyor.
Neyse ki, araştırmalar bu hastalıkların hiç bir yan etkisi olmayan, cebi yakmayan, üstüne üstlük çok da basit uygulanan bir çözümü olduğunu ortaya koyuyor.