Osmanlı Devleti Kudüs’ü neden savaşmayarak İngilizlere teslim etti?
Osmanlı egemenliğinde 401 senedir bulunan Kudüs’ü 9 Kasım 1917’de İngilizler’e vermek zorunda kalmıştık ama ayrılış sebebi saldırılara dayanacak gücümüzün hiç kalmamış olması değil, Kudüs’ün top mermilerinden zarar görmesi ihtimali idi. İlk defa Murat Bardakçı’nın tarihi arşivlerde bulduğu telgraf gerçekleri su yüzüne çıkardı. Yazımızda Osmanlı Devleti Kudüs’ü neden savaşmayarak İngilizlere teslim etti? Filistin’i nasıl kaybettiğimizi ve Osmanlı Arşivleri’nde Kudüs’ün son idarecisi olan İzzet Bey’in İngilizlere yazdığı telgrafın günümüz Türkçesine çevrilmiş halini görebileceksiniz.
Osmanlı Devleti Kudüs’ü neden savaşmayarak İngilizlere teslim etti?
Kudüs’ün son idarecisi olan İzzet Bey, İstanbul’a, zamanın İçişleri Bakanlığı’na gönderdiği aşağıdaki göreceğiniz şifreli telgrafında “Kutsal mekânlara top mermileri düşüyor, tahribata engel olmak için şehri boşaltıyoruz” diyor.
2017 Temmuz ayında yaşanan Mescid-i Aksa’da gerilimi daha da arttıran ardarda hadiseler yaşanıyor. Harem-i Şerif’in girişine metal dedektörler yerleştirilmesi ile başlayan huzursuzluk önceki gün de İsrail’in elli yaşın altındaki erkeklerin kutsal mekâna girmelerini yasaklaması üzerine daha da tırmandı, İsrail gerçi geri adım atıp dedektörlerin kaldırılacağını duyurdu ama Harem’in bütün kapılarının açılması üzerine İsrail askerleri cemaate gaz bombaları ile saldırdı.
Daha önce İslam dininin Kâbe’den önceki kıblesi olan Mescid-i Aksa ile Harem-i Şerif’te yaşanan gerilim, İslâm dünyasını ayağa kaldırdı. Diğer Müslüman ülkeler hadiseler karşısında Türkiye kadar sert olmasa bile İsrail’i ardarda kınıyorlar. Ülkemizde Kudüs Mitingi Saadet Partisi organizatörlüğü ile büyük bir yenikapı mitingiyle cevap versede halen insanların Kudüs’e desteklerinin bilinçsizliği devam etmekte. Eğer Kudüs’e destek verilmesi isteniyorsa İsrail destekli tüm firmaların ticari ürünlerinde boykot uygulanması gerekmez mi?
Ülkede Cuma Hutbelerinde bile boykot yapacak kadar açık bir açıklama yapılmadı. Yani kınamaktan bir tık öteye geçecek herhangi bir resmi açıklama da görülmedi. Bu yüzden halen bilinçsiz Kudüs’ü koruma sadece sözde kalmaktadır.
Osmanlı Devleti 4 asır bu kutsal mekanları koruma altında tutsada, İngilizlerin bir taraftan Arap milliyetçiliğini yayarak, Türklerden nefret ettirmesiyle başlattıkları Psikolojik savaşla bu bölgeyi zaten ele geçirmişti. Osmanlı zaten güçsüzleşmeye başlamıştı ki birde arkadan Arap Müslümanlarca ihanete uğraması bölgeyi tamamen kaybetmesine yol açmıştı. Zaten yüzyıllardır Müslümanlar içinde kavga hiç bitmemişti ki!
Ortadoğu Kudüs’ü vererek elimizden gitmeye başladı!
Yıllardan bitmeyen gerginliklerin yaşandığı Kudüs, 401 sene boyunca Osmanlı İmparatorluğu’na bağlı bir yerleşim merkezi idi ama Kudüs’ü bize ait olan diğer topraklardan ayrı tutmuş, Mekke ile Medine’ye gösterdiğimiz saygıyı buraya da göstermiş, hattâ Birinci Dünya Savaşı’nda İngiliz birliklerinin yaklaşması üzerine şehri tahrip olmasını önlemek maksadıyla boşaltmıştık.
Arşivlere bakıldığında Osmanlı’nın Kudüs’teki birliklerimizi çekerek şehri 1917’nin 9 Kasım’ında İngilizler’e bırakmamızın sebebi işte bu endişe idi: Belgelerdeki ifadesi ile “mübarek makamların tahrip olmasını önlemek”!
1914’te katıldığımız dünya savaşında cephelerin çoğunda ardarda yenilmiştik ve çöken cepheler arasında Filistin de vardı. İngiliz generali Sir Edmund Henry Hynmann Allenby’nin 1917’nin 7 Kasım sabahı Kudüs’e karşı giriştiği saldırıya karşı koyamamış, şehre top mermilerinin düşmeye başlaması üzerine de o gün öğleden sonra çekilmeye başlamıştık. Kaybımız bu kadarla da kalmadı, Gazze’yi de verdik, sonra 120 kilometre geriye gittik ve Suriye’de tutunmaya çalıştığımız sırada Filistin’in tamamı bir anda elimizden çıkıverdi. Tam 401 sene boyunca İstanbul’dan giden mutasarrıfların, yani vali ile kaymakam arasındaki mülki amirlerin idare ettiği Kudüs’ün ardından diğer şehirler de İngilizler’in oldu.
Hz. İbrahim’in girdiği kapıdan girdiler!
Kudüs’teki 401 senelik hâkimiyetimiz, İngilizler’in “boğa” lâkaplı generali Allenby’nin 1917’nin 9 Aralık günü bizim “Babu’l-Halil” yani “Hazreti İbrahim Kapısı” dediğimiz, Batı’nın da “Yafa Kapısı” diye bildiği yerden şehre girmesi ile noktalandı.
Şehrin bin küsur sene boyunca harabe halinde duran surları 16. asrın ortalarında Kanuni Süleyman tarafından yeniden inşa ettirilmiş, Akdeniz sahilindeki Yafa kasabasından Kudüs’e uzanan yolun surlarla birleştiği yere bir kapı yapılmış, buraya “Halil Kapısı” denmişti. “Halil” sözüyle Hazreti İbrahim kastediliyor ve peygamberin Kudüs’e buradan girmiş olduğuna inanılıyordu.
Kanunî surları yaptırırken Halil Kapısı’nın üzerine “Lâ ilâhe illâllah, İbrahim halilullah” yani “Allah’tan başka ilâh yoktur, İbrahim de onun dostudur” yazan bir kitabe koydurmuş, böylelikle Kudüs’ün sadece Müslümanlar’a değil, her üç semavî dine ait olduğunu ifade etmişti.
General Allenby, Kudüs’e Kanunî’nin koydurduğu işte bu kitabenin altındaki kapıdan girdi… Ama otomobili ile değil, yürüyerek…
Şehre yaya olarak girmesinin sebebini “Böyle kutsal bir şehre otomobil ile yahut at üzerinde girmek mekâna saygısızlıktır” diye açıklamıştı ama vermek istediği mesaj farklı idi: Alman İmparatoru İkinci Wilhelm’in Kudüs’ü 1898’de ziyareti sırasında şehre otomobil girmesinin, hatta Halil Kapısı’nın İmparator’un otomobilinin geçebilmesi için genişletilmesinin yarattığı tepkiye karşı propaganda yapmak!
General Allenby’nin arabasız yürüyüşü
1898’de İstanbul’a gelen Wilhelm hem Hristiyanlar’ın hem de Müslümanlar’ın koruyucu melekliğine soyunup Kudüs’e kadar uzanmış ama arabasının Halil Kapısı’ndan geçemeyeceğinin anlaşılması bizim teşrifatçılara derd olmuştu. Uzun uzun düşünülüp taşınıldı, çözüm nihayet bulundu ve Kanuni’nin yaptırdığı kapı majestelerinin arabalarının şerefine “genişletildi”, yani yan tarafları yıkıldı.
Haber İstanbul’u günlerce meşgul etmiş, “Yıkmakla iyi mi, yoksa kötü mü ettik?” diye tartışılmıştı…
General Allenby’nin Kudüs’e işte bu yüzden yaya olarak girmişti: “Wilhelm kutsal şehre gereken saygıyı göstermemişti ama ben gösteriyorum” demek için!
Kudüs’ün teslim töreni Yafa Kapısı’nda başladı, İngiliz birlikleri Yafa Caddesi boyunca Kudüs’ün Arap ve Hristiyan halkının tezahüratı arasında ilerleyip şehrin idaresini ele aldılar ve güvenliğin sağlanıp bir sıkıyönetim ilânının ardından Allenby fatih edâsı ile Kudüs’e girdi. İngiliz birliklerinin Yafa Caddesi’nde o gün, yani 9 Kasım 1917’deki işgal yürüyüşleri ile Allenby’nin şehre girişini gösteren fotoğraflar, Kudüs’teki 401 senelik hâkimiyetini kaybeden Türkiye’de bir hüzün sembolü olacaktı…
Ve, bir tuhaflık daha: General Allenby 9 Aralık’ta Halil Kapısı’ndan Kudüs’e adımını attığı sırada, müttefikimiz Almanya’dakiler de dahil olmak üzere Avrupa’da kiliseler zafer çanları çalıyor ve Selâhaddin Eyyubî’den buyana Müslümanlar’ın hâkimiyetinde olan Kudüs’ün yeniden Hristiyanlar’ın eline geçmesini kutluyorlardı.
Kudüs’ü İngilizler’e terketmemiz ile ilgili şifreli bir telgraf ile şehrin teslim belgesini aşağıdaki fotoğrafta görülmektedir.
Teslimin arşivlerdeki mektubunun günümüz yazına çevrilmiş hali
Osmanlı Arşivleri’nde DH.ŞFR./573-68 numarada muhafaza edilen şifreli telgraf, Kudüs’teki son mutasarrıfımız İzzet Bey’in Dahiliye Nezareti, yani İçişleri Bakanlığı ile yaptığı son yazışma…
İzzet Bey şehre top mermilerinin düşmeye başladığını söyleyip mübarek mekânların tahribini önlemek maksadıyla askeri çekip Kudüs’ü boşaltmak zorunda kaldıklarını ve teslim konusunda İngilizler ile temas ettiklerini haber veriyor.
Bugün İngiliz Arşivleri’nde bulunan diğer belge ise, İzzet Bey’in Kudüs’ün el-Hüseynî ailesine mensup Belediye Reisi Vekili Hüseyin Bey ile İngiliz Kumandanlığı’na yolladığı teslim mektubu.
İzzet Bey, General Allenby’nin karargâhına gönderdiği mektupta şöyle diyor:
“İngiliz Kumandanlığı’na,
Her milletçe mukaddes olan Kuds-i Şer’if’te iki günden beri bazı emâkine (mekânlara) obüsler düşmektedir. Hükümet-i Osmaniye’ce sırf emâkîn-i diniyyeyi (dinî mekânları) tahripten vikayeten (korumak için) asker kasabadan çekilmiş ve Kamame ve Mescid-i Aksa gibi emâkîn-i diniyyenin (dinî mekânların) muhafazasına memurlar ikame edilmiştir.
Tarafınızdan da bu yolda muamele edileceği ümidiyle işbu varakayı Belediye Reisi Vekili Hüseynîzade Hüseyin Bey ile gönderiyorum efendim.
Kudüs Müstakil Mutasarrıfı İzzet. 8-9/12/33 (1917)”.
Biz, Kudüs’ü işte bu telgrafın gönderilmesinden birkaç saat sonra kaybettik!
Osmanlı paşalarından Cemal Paşa’nın anılarında Kudüs’ün verilmesi Osmanlı’nın Yıldırım Orduları Grubu’nu yöneten Alman Mareşali Erichvon Falkenhayn Kararıydı
Meseleyi Şöyle anlatıyor Cemal Paşa:
“O sırada Kudüs henüz sükut etmemişti (düşmemişti). Kudüs’ü müdafaaya memur olan kolordunun kumandanı Mirliva (Tuğgeneral) Ali Fuad Paşa’dan (Cebesoy) aldığım hususi malumata göre General Falkenhayn Kudüs’ün müdafaası taraftarı değildi. Fikrimce bundan büyük hata ve Osmanlı saltanat hukukuna bundan açık ihanet tasavvur olunamazdı.
Falkenhayn, mukaddes beldenin müdafaası, mübarek makamların top mermileriyle harap olması ile neticeleneceğinden, buna katiyen razı olamayacağını bir konuşma sırasında Ali Fuad Paşa’ya söylemişti. Bundan daha gülünç bir fikir olamaz. Kudüs şehri Haçlı seferleri sırasında evvela İslamlar tarafından Haçlılara karşı ve sonra Haçlılar tarafından Selahaddin Eyyubi’ye karşı müdafaa edilmemiş mi idi? 11. Ve 12. asırda hoşgörülebilen bir şey nasıl oluyor da 20. asırda muvafık görülemiyordu? Şayet Kudüs’teki mübarek makamların harap olmaması lazım geliyorsa, Hıristiyan olan İngiliz ordusunun bu şehre tecavüzden ve şehir üzerine top endahtından (atışından) tevakki etmesi (kaçınması) icap ederdi. Her halde biz şehrin ilerisinde müdafaayı ihtiyar edeceğimiz için, şehre isabet eden mermiler bize değil İngilizlere ait olacaktı.”
Alman Mareşal Falkenhayn, Hıristiyanlarca kutsal mekanların tahrip olmaması için Kudüs’ü Hıristiyan İngiliz ordusuna teslim etmiştir. Bir Hıristiyan dayanışması söz konusudur. Sözde müttefikimiz Hıristiyan Alman mareşal, Hıristiyan İngiliz ordusuna destek vererek Kudüs’ü Osmanlı’dan, İslam dünyasından, Türklerin elinden alarak Hıristiyan dünyaya teslim etmiştir.
General Allenby’nin Selahaddin Eyyubi Küstahlığı
İngilizler Kudüs’ün zaptından bir yıl kadar sonra kuzeye ilerleyip Şam’ı da ele geçirirler. İngiliz General Allenby, Emevi Camii’nde Selahaddin Eyyubi’nin türbesine gider. Çizmesiyle sandukaya dokunup ‘Kalk Selahaddin, bak biz yine geldik!’ der…
Allenby’nin bu küstah sözleri, Hıristiyan alemin İslam dünyasına Kudüs yüzünden savurduğu 730 yıllık intikam çığlığıdır!
Kaynaklar ve Dış Bağlantılar
- Murat Bardakçı | Osmanlı Arşivleri,
- Cemal Paşa-Hatırat/Arma Yayınları-1996/ Sayfa 206.