Sürü bağışıklığı nedir? Sürü direnci nedir?
Sürü bağışıklığı nedir? Sürü bağışıklığı mümkün mü? Sürü direnci nedir? Salgın hastalıklara karşı Aşılanma işe yarar mı? Ne zaman sürü bağışıklığı eşiği oluşur? Pandemi yada salgın hastalıklar sürecinde topluluğun yüzde kaçı hastalığa bağışık olmalıdır? sorularının cevapları yazımızda.
Sürü bağışıklığı nedir? Sürü direnci nedir? Sürü bağışıklığı mümkün mü?
Mart 2020’den bu yana birçok kez duyduğumuz bir terim var: ‘’sürü bağışıklığı’’. Terim seyrek olarak açıkça dillendirilse ve epidemiyologlar bulaşmanın sonlanması için gerekli toplumsal bağışıklık düzeyine çok uzak olduğumuzu ve bu düzeye hastalığı geçirerek ulaşamayacağımızı ifade etse de, kimileri, inkâr edilen bir sürü bağışıklığı politikasının yürütülmekte olduğunu iddia ediyor.
Peki, sürü bağışıklığı nedir ve Covid-19 pandemisinde ulaşılabilecek ya da ulaşılması hedefl enebilecek bir durum mudur?
Oxford İngilizce Sözlüğü’ne göre Sürü bağışıklığı terim olarak , bir toplulukta yeterli sayıda bireyin hastalığa bağışık olması nedeniyle bulaşıcı bir hastalığın yayılmasına direnç gelişmesi demektir. Tipik olarak bu direnç, hastalığa karşı aşılanma ile gelişir.
Sürü bağışıklığı ilk olarak, 1917’de Amerika Birleşik Devletleri Hayvan Endüstrisi Bürosu tarafından, doğmamış buzağıların ölümüne neden olan bir hayvan enfeksiyonu salgını sürecinde kullanılmıştır. Düşük yapan inek ve sürü içerisinde doğan yavruların hastalığa dirençli olduklarının gözlenmesi nedeniyle sürü bağışıklığının geliştiği ifade edilmiştir.
İlerleyen yıllarda terim, farelerde bakteriyel enfeksiyonların epidemiyolojisini araştıran bakteriyologlarca sürü direnci olarak ifade edilmiştir.
İnsan sürüsü bağışıklığı ve Toplumsal bağışıklık
ilk olarak 1922’de Greenwich Hastane Okulu’nda difteri salgınına aktif bağışıklık geliştiren çocuklarda ise İnsan sürüsü bağışıklığı gözlenmiştir. İzleyen yıllarda sürü bağışıklığı terimi insan toplulukları için yaygın bir biçimde kullanılmadı. Sürü sözcüğünün hoş karşılanmamasından öte, hastalık geçirilerek kazanılacak bir toplumsal bağışıklık fikri cazip gelmedi.
Fakat son on yıllarda aşılama programlarıyla hastalıkların kökünün kazınması çabaları ile birlikte sürü bağışıklığı terimi, hastalığı geçirerek değil, aşılanarak kazanılan toplumsal bağışıklığı ifade etmek için kullanılmaya başlandı.
Bir toplulukta yeterince çok sayıda birey aşılanarak hastalığa bağışık hale gelirse oluşan bu sürü bağışıklığı, çeşitli nedenlerle aşı uygulanamayan bireyleri de dolaylı olarak koruyacaktır.
Çiftlik hayvanlarındaki bulaşıcı bir hastalığın seyrini tanımlamak için ilk kez ortaya atılmasının üzerinden yüz yıldan fazla zaman geçen ve son yıllarda yalnızca yaygın aşılama ile kazanılan toplumsal bağışıklığı ifade etmek için kullanılan sürü bağışıklığı teriminin 2020 yılında Covid-19 pandemisinde sıkça dillendirilmesi acıklıdır.
Üstelik aylardır devam eden salgına rağmen, birçok ülkede hastalıkla karşılaşan bireylerin oranının çok düşük olması nedeniyle, enfekte olunarak kazanılacak bir sürü bağışıklığı son derece etik dışı olmasının yanı sıra ulaşılamaz görünmektedir.
Antikor yanıtı geçici olursa diğer koronavirüslerle enfeksiyon sonrası antikor yanıtının geçici olabilmesi, SARS-CoV-2 için de benzer bir durumun gerçekleşebileceği endişesi yaratmaktadır; böyle bir durumda sürü bağışıklığının gelişmesi çok daha zorlaşacaktır. Öte yandan, enfeksiyon sonrası T hücreler bağışıklığının devam ederek hastalıktan koruyabileceği görüşlerini ileri sürenler de var.
Ne zaman sürü bağışıklığı eşiği oluşur?
En önemli nokta ise sürü bağışıklığı eşiği. Bu sürü bağışıklığı eşiği şunu ifade eder: Bağışık olmayan bireylerin enfekte bireylerle karşılaşarak enfekte olmalarının önüne geçilmesi için topluluğun yüzde kaçı hastalığa bağışık olmalıdır? Tipik olarak, sürü bağışıklığının gelişmesi için topluluğun %70-90’ı hastalıkla karşılaşarak ya da aşılanarak bağışık hale gelmelidir.
Covid-19 için bu sorunun yanıtı henüz net değildir. Tüm bu belirsizliklerle birlikte pandemi hızlanarak devam ediyor. Yaygın aşılanma sağlanıncaya dek, salgının yayılımının sınırlandırılması ve sağlık sistemlerinin güçlendirilmesi çabası devam etmeli.
Sürü bağışıklığı teriminin çıkış noktasına dönersek, insanın, sürünün parçası olmayı isteyebileceği kuşkuludur; hastalık ve ölümle kazanılacak bir toplumsal bağışıklık düzeyine ulaşmak için kurban edilmeyi kim ister?
80 uzmandan sürü bağışıklığı eleştirisi
Çeşitli uluslardan gelen 80 bilim insanı ortak bir bildiri yayımlayarak sürü bağışıklığı stratejisinin ‘tehlikeli’ ve ‘kusurlu’ olduğunu savundu.
Sürü bağışıklığı stratejisi, düşük risk grubundaki genç ve sağlıklı insanların enfeksiyonu doğal yoldan almalarını sağlayarak, normal yaşamlarını sürdürmelerine olanak tanımak diye tanımlanıyor. Bu arada yüksek risk grubundakileri koruma altına almak esastır.
Ne var ki giderek artan sayıda bilim insanı sürü bağışıklığı stratejisinden yararlanarak COVID-19 pandemisini yönetme fikrini tehlikeli buluyor. Oysa bu ayın başlarında Great Barrington Bildirisi olarak bilinen başla bir bildiride COVID-19 kısıtlamalarının sürü bağışıklığı lehine kaldırılması öneriliyordu. Bu bildirinin onbinlerce uzman ve doktor tarafından imzalandığı ileri sürülüyordu.
Ne var ki geçen hafta The Guardian gazetesinde yer alan bir haberde bu imzaların pek çoğunun sahte olduğu iddia edildi. Uluslararası bilim camiasından 80 kişinin 14 Ekim tarihinde imzaladıkları ve The Lancet’te yayımlanan ortak bildiri John Snow Memorandumu olarak biliniyor. 19. Yüzyılın ortalarında Londra’da ortaya çıkan kolera salgınının içme sularındaki kirlilikten kaynaklandığını bulan John Snow, sürü bağışıklığını bilimsel destekten yoksun, gerçekdışı bir kavram olarak değerlendiriyordu.
Bildiride şu eleştiriler yer aldı;
- Kanıtlar göstermiştir ki kontrol edilmeyen COVID-19 salgınını yoplumun belirli kesimleriyle sınırlamak mümkün değildir. Genç insanlar arasında yayılan hastalık tüm popülasyonu kapsayan ölümcül tehlikeler doğurur.
- COVID-19’un kimler için yüksek risk oluşturacağını kestirmek çok karmaşık bir süreç. Zira COVID-19’a yakalandıktan sonra görünürde sağlıklı insanlar “uzun COVID” denilen uzun süren semptomlar geliştiriyor
- COVID-19’a yakalanmış ve iyileşmiş insanların uzun süreli bağışıklık kazanıp kazanmadıkları da bilinmiyor. Dolayısıyla daha fazla sayıda insanın hastalığa yakalanması COVID-19’u bitirmeyeceği gibi, sürekli tekrarlayan hastalık zincirleri oluşturabilir. Bu da ekonomiye ve sağlık çalışanlarının sırtına aşırı yük bindirir.
- ABD ve Avrupa’nın ikinci dalgayla boğuştuğu şu günlerde yetkililere acil ve rasyonel kararlar almaları çağrısında bulunuluyor. Ülkelere, Japonya, Vietnam ve Yeni Zelanda gibi ülkeleri örnek almaları öneriliyor.